22 Aralık 2012 Cumartesi

KOŞ ANNE KOŞ

Maraton öncesi şişik gözlerle ben....Herkes üstüne uzun kollu giyinmiş bir ben acemi sabahın 7:00'sinde o incecik turuncu tshirtle geldim.Acemilik işte....
 
 
Türk halkı genelde koşmaktan hiç hazetmez...Oysa özellikle İngitere'de sağınızdan solunuzdan koşan birilerini görürsünüz,hele pazar günleri Hyde Park koşan insanlarla doludur. Benim için İngilizlerdeki bu koşma tutkusunun son noktası bir babanın bebek arabasını ittirerek bebeğiyle birlikte koşmasıydı. Biz ise toplum olarak yürümeyi severiz,hava güzelse yürümek zor gelmez bize.

Son zamanlarda sosyal medyanın da etkisiyle, düzenlenen maratonlar, kampanyalar, şirketlerin destek vermesi Türk halkını koşma konusuda biraz kıpırdatır gibi oldu. Ben de normalde koşmaktan kaçan ancak alabildiğince yürüyen biri olarak yeni işimdeki iş arkadaşlarımın hadi bakalım Avrasya'da koşuyoruz demesiyle tanıştım koşuyla. Avrasya maratonunda 8km koştuk... Koşamadığım yerde yürüdüm, sonra tekrar koştum, böylelikle bitirdim marotonu. İlk deneme olarak hiç de fena sayılmazdım.

Gelelim Koşarken Hissettiklerime
1-Başlangıçta aman ne kadar basitmiş koşuyorum olalalalaa nidaları attım, bizim ekipten bir adım önde koştum bir süre...
2- Bir süre sonra nefesim kesildi, dalağım şişti, susadım o noktada yürüdüm.En bitirici nokta burasıydı, ne işim var burada dedim.
3- Dinlenince tekrar koşmaya başladım zira yanımdan geçenleri görünce kendimi salak gibi hissettim.
4- Sona doğru biraz hızlandım, seyircilerin alkışlarıyla gaza geldim.
5- Ne olduysa bitişten sonra oldu. 8km'yi bitirmenin verdiği haz, salgıladığınız mutluluk hormonu kesinlikle tarifsiz. Koşanlardan hep okuyordum ancak yaşayınca ne kadar doğru olduğunu anladım.
                                    
  İş arkadaşlarımla maratonu bitirdikten sonra rahatlamış ve mutlu bir haldeyiz. Aramızda kalsın ama herkese verdiler bu madalyalardan.Ancak amacımız madalya almak değildi zaten...Herkesin yarışı kendisiyle....
 
Sırada 3 Martta Runantalya var. Bu sefer 10km koşulacakmış. Bu sefer çalışıp gitmeye kararlıyım. Antremanlarımı yapıp,Runantalya'da kulağıma müziğimi takıp, hiçbirinizle işim yok yarışım kendimle dercesine koşmak istiyorum. Tabi ki  Aksel'i de götüreceğim. O da görsün annesi koşarken, bitiş çizgisinde tezahurat yapsın, bitince sarılalım birbirimize istiyorum...)

13 Aralık 2012 Perşembe

DAHA ONYEDİYMİŞ

Biliyorum Aksel'de  ben de daha yolun başındayız...Daha çok badireler atlatacağız, ne çok sınavlar vereceğiz, uykusuz gecelerimiz olacak...Başarılarımızın keyfini sürerken başarısızlıklarımızla yüzleşip atlatmaya çalışacağız. Onun birey olması,kendine güvenli bir duruşunun olması için çabalayacağız,bazen sonuçlarından rahatsız olsak bile...

Gerçi dünya apolitize oldu artık, eskisi gibi siyasetle ilgilenmek, dünyayı değiştirmeye çalışmak moda değil, şimdikiler ıphonelarını değiştirsinler yeter....Ama kimbilir, Allah büyüdüklerini göstersin inşallah, Aksel politik bir görüşü benimser, okuduğu kitaplarda ideolojisini bulmaya çalışır, içindeki coşkuyla itiraz eder olana bitene.Aksel sormasa içimizden bazılarının çocukları mutlaka soracak, anne  diyecek  17 yaşındaki bir çocuğu nasıl idam ettiler, nasıl böyle bir karar verebildiler,o daha çok küçükmüş?  Ne yanıt vereceğiz,sen yorma kafanı böyle şeylerle mi diyeceğiz, dün de kaldı,eskidi o mevzu  mu diyeceğiz?
17 yaşında idam edilen bir çocuğun acısı hep taze kalır.Nesiller geçer, yıllar geçer, nasıl bize izah edemediyse büyükler, biz de izah edemeyeceğiz  17 yaşındaki Erdal Eren'in asılışını... 17 yaşında ölen bir çocuk 17 yaşındadır çünkü, fotoğraflardaki gibi masum, şaşkın, çaresiz ve çırpınan....

Teoman'ın tam da O'nun için söylediği gibi;

 Çok beyazdı kir tutardı
 Ömrü kelebek kadardı....
http://www.youtube.com/watch?v=Z2AIWh5axF8


BİR NEFES AÇICI OLARAK COLD MİX

Daha önce Kadir Tuğcu'dan bahsetmiştim, kendine has tekniklerinden,ilaca  ya da gereksiz ilaca karşı olmasından, gereksiz ilaç veren doktorlara şarlatan yakıştırması yapmasından....Kadir Tuğcu'nun forumunda gezinirken çocuk nezlesine verdiği tavsiyelerde okumuştum ilk cold mixi.Kadir Tuğcu'ya göre nezle olan çocuğa serum fizyolojik yanında ballı limon ve cold mix yeterli!!!Yeterli mi orası meçhul tabi...

Cold mix minicik bir şişenin içerisinde viksin sulandırılmış hali. Bebeğinizin kıyafetinin omzuna bir iki damla damlatıyorsunuz o kuvvetli koku nefes almasını sağlıyor,burun deliklerini açıyor.Ancak burnu hassas bir çocuksa kokudan başı ağrıyabilir ya da rahatsız olabilir önceden denemekte fayda var. Bazı anneler hassas burunlu çocuklar için damlayı pijamasının ayak kısmına damlatıyormuş.Ben doktorumuz Nesim Bey'e de danışmıştım o da kullan demişti. O günden beri de nefes açıcı olarak kullanıyoruz.

Not : Yazı ilacın reklamını yapmak mahiyetinde olmayıp hiçbir bilimsel sonuca göre de yazılmamıştır. Kullanacak ailelerin doktorlarına da danışması gerekir.



12 Aralık 2012 Çarşamba

AKSELLE HAFTA SONU KAÇAMAĞI

Geleneksel hale gelen ve bizim ikinci kere katıldığımız annaneler-anneler ve torunları konseptli geziyi geçen hafta sonu sağsalim bitirip Istanbul'a pazar gecesi döndük. Cuma sabahından Antalya'ya uçakla gidiş  Rixos Belek'te 3 gün kalış ve pazar 21:40 uçağıyla geri dönüş şeklinde planlanan seyahatimiz öncesinde gitsek mi gitmesek mi gel gitleri yaşadım. Aksel çok hareketli ve güçlü bir bebek, ortalık yerde ağlamak, kendini yerden yere atmak gibi saçma sapan hareketlerinde ona hakim olamamak korkusu oluşmuştu bende. Korkunun ecele faydası yok diyerek gitmeye karar verdik. O da bende öğrenmeliydik başbaşa seyahatlerde birbirimizi idare etmeyi.Oysa Oddroar  yanımızdayken hiç böyle dertlerim yok, o daha iyi başedebiliyor kriz anlarında Akselle.

KORKU -1 Aksel 45 dakikalık uçak yolculuğunda ağlama krizine girerse, ya uçağın içine alıp bizi saatlerce bekletirlerse ben Aksel'i zaptememezsem  naparım?
ÇÖZÜM : Yanıma aldığım çantada her tür oyuncak, biberonla  sıcak süt, çizgi film yüklenmiş ıpad,çubuk kraker, şeker, çikolata, meyve, su, meyve suyu, uyku kuzusunu hazır ettim. Ayrıca uçağa binmeden tam önce altını değiştirmekte fayda var, huzurlu olsun uçakta , ben bunu ihmal ettiğim için uçak içinde altını değiştirmek zorunda kaldım...Nitekim 45 dakikada eline sütünü verip bir de çizgi film açınca zamanın çoğunu oyalanarak geçirmiş oldu. Dönüş yolunda fırtına kıyamet uçak içinde 2 saat bekletildik, tam da korktuğum gibi, hemde tam uyku saati saat 22:30 civarı. İşte içimden dualar ettiğim anlardan bir tanesi... Neyseki Aksel tüm olgunluğu ile elinden gelen anlayışı göstererek uçakta sakin sessiz durdu, tabiki benim bulduğum binbir oyun, eğlenmece, şebeklikle .....

KORKU -2 : Otelde elimden kaçıp kaybolursa,  bir yerlere çarpıp kendine zarar verirse?Otel misafirlerine rahatsızlık verirse?
Neyseki bunda da korktuğum gibi olmadı zira otellerde aslında çocukların kendilerine zarar verecekleri çok fazla alan olmadığını farkettim. Bomboş koridorlarda alabildiğince koştu durdu.Tabiki yine de sürekli arkasından takip etmek gerekti.

KORKU-3 : Aslında iştahının maşallahı olan Aksel otel restaurantında yemek yemezse, döküp saçarsa naparım?Bu korktuğumuz aynen gerçekleşti. normalde yiyen çocuk otel restaurantında ağzına koyduğumuz yiyecekleri  ağzından atmaktan başka birşey yapmadı. Buna da çözüm olarak otel yönetiminden izin alarak hazırladığımız tabağı her öğün odamızda çizgi film karşısında yedirdik. O zaman anladık ki o kalabalıkta yemek yemeyi seven bir çocuk değil. Annesiyle başbaşa alıştığı rutinde yemeyi seviyor.

AKSEL için;
Aksel için tam anlamıyla annesiyle başbaşa vakit geçirebildiği sadece annesine odaklandığı bir 3 gün oldu. Her ne kadar oğlumla verimli vakit geçiriyorum, ben yokken de sevgi görüyor desem de aslında oğlumun anneye daha fazla ihtiyacı olduğuna üzülerek şahit oldum.Seyahat boyunca annanesini hiç yanında istemeyerek (çünkü biliyor ki zaman zaman bırakıp annaneye gidiyorum)bu tepkisi açıkca gösterdi .Bu nedenle 3 gün boyunca el ele kol kola diz dize Akselle vakit geçirdim,  yemeğimi bile Aksel uyuyunca yedim.Hava güzelken bahçede bol bol gezdik, yürüdük, kumlarda oynadık, trene bindik.Oğlumla hamama gittik, hamamda zaten suyu seven çocuk iyice çıldırdı, suları bol bol boca etti,dans etti...Zaman zaman minnet dolu gözlerle beni öpmesi, iyiki geldik anneciğim der gibiydi.

SONUÇ : İyiki gittik, oğlumla çok güzel vakit geçirdik...Bir korkuyu daha beraber yendik.Onun benimle baba, bakıcı,annane, dede dışında sadece benimle  özel zaman geçirmek istediğini anladım.Sanırım bundan sonra buna daha ihtimam göstermeliyim. Beni sorarsanız, ben ekstra yoruldum, annemle iş bölümü yapacağımızı düşünürken Aksele tüm ilgi ve bakımı ben gösterdim. Pişman mıyım? Hayır kesinlikle!!Seneye gider miyim? Sağlıkla 2013 bir gelsin, Aksel yaramazlık sınırlarını aşmazsa  yine gideriz,Akselle hafta sonu kaçağına...

Otelde bula bula bu alanı bulup eğlenen Aksel...


11 Aralık 2012 Salı

MESLEK SEÇİMİ VE MUTLULUK


Biz 35'ine merdiven dayayan 3-5 anne biraraya geldiğinde ne konuşur?

Önce çocuklardan bahsederiz, ne tatlı olduklarından.... Onlarla yaptıklarımızı, onlara aldıklarımızı ballandıra ballandıra anlatıp sonra bunların aslında çok gereksiz olduğuna kanaat getiririz. Biraz çocuklarımızın komikliklerinden, bunalımlarından dem vurup rotayı kendimize çeviririz.
Herkeste genel anlamda yaptığı işten bir mutsuzluk bir tatminsizlik...Çalışan annelerin ortak derdi başka bir iş yapmak ama ne ? Herkesin ortak derdi yaptığı işi sevmemesi.Sahi aramızda sevdiği işi yapıp para kazanan var mı?Herkes bir hobisiyle para kazanma ümidinde ancak ortada ne hobi var emek verilmiş,ne de özel bir yetenek....Kimse bankada, holdingte çalışmaktan mutlu değil.

Bizim nesil neyle mutlu olduğunu bilmeden,belli kalıplar içerisinde belli meslekleri seçmiş bir nesil malesef...Pek çoğumuzun hiçbir hobisi, alışverişten başka özel bir zevki bile yok.Oysaki bir insanın sevdiği işi yapması sevdiği insanla evlenmesi kadar önemli.

Bizden geçti mi bilinmez ancak etrafta bu kadar mesleğinden mutsuz anne varken hepsinin bir anda mutlu olacakları  uğraşlara kavuşması teknik olarak  imkansız gözükmekte...Çocuklarımız yetişkin olduklarında onların hobi edinmelerini sağlamak, hobilerini desteklemek, meslek seçiminden önce çocuğumuzun kendini tanımasına fırsat vermek, onlar meslek seçerken anne baba egosunu bir kenara bırakarak çocuğumuzun seçimlerine saygı göstermek ve bu yolda onları desteklemek, zaman içinde yanlış bir  seçim yaptıklarında bunu olgunlukla karşılayıp onlara bir çıkış yolu sunmaya çalışmak ileride  mutlu olduğu mesleği bulmuş, seçimlerinde ayakları yere basan bireyler yetiştirmemizi sağlamaz mı ne dersiniz?

Bize gelince, meslek değiştirmek ha deyince olacak birşey değilse de hobiler edinmek, bu uğraşlarla mutlu olmak bizim elimizde. İşimizde yaşadığımız tatminsizliği başka uğraşlarla tamamlayabilir daha mutlu bireyler olmaya çalışabiliriz. Kendi küçük dünyamızda kendi bahçıvanımız kendi fotografçımız kendi pastacımız olabiliriz.







3 Aralık 2012 Pazartesi

ÇOCUKLUĞUMUZ ANAVATANIMIZDIR

Dünyanın neresinde geçerse geçsin herkesin çocukluğu özeldir ve aradan ne kadar zaman geçerse geçsin herkes o günleri hatırladığı anda o günlere derin bir özlem duyar.... Röportajlarda okuyorsunuzdur, çok fakirdik der mesela, o kadar fakirdik ki....Sonra devam eder o fakirlikte yediğimiz ekmeğin tadı artık hiçbirşeyde yok !!!!O toprakları ölmeden bir görebilsem der bir başkası, oysaki o topraklardan kurtulmak için ne mücadeleler vermiştir..

Hayat böyle birşey işte!

Çocukluğumuz üzerine atıyoruz temelleri...O temel ki hayal dünyamızın, mutluluğumuzun, hayalkırıklıklarımızın, masumiyetimizin harcını oluşturuyor. Epıctetus'un da çok güzel söylediği gibi çocukluğumuz anavatanımız oluyor ve çok tramvatik olaylar yaşamadığımız sürece çocukluğumuz gölge gibi bizi takip ediyor,hiç unutturmuyor kendini...

Bir çocuk anavatanında  ne ister hiç düşündünüz mü?


Anne babası yanında olsun ister, annane babanne ve dedeler tarafından şımartılsın, başı okşansın,takdir edilsin ister. Aynı şehirde aynı arkadaşlarla, aynı okulda  bir çocukluk ister. Aynı bakkaldan abur cubur almak ister...Her sene başka bir otelde tatil yerine düzenli bir yazlık evi ve yazlık arkadaşları olsun ister...Rutin güven verir çocuğa, kendi  anavatanında mutludur çocuk..Başka bir şehir herşeye yeniden başlamaktır çocuk için, dipsiz bir kuyudur...O nedenle taşınmaları hep zor olur bir çocuğun...

Ama evdeki  hesap çarşıya uymaz her zaman. Büyüklerin dünyasında taşınmalar, boşanmalar, ölümler, maddi sıkıntılar, çalkantılar o anavatanın depremleri olarak yerini alır. O minicik çocuk yüreğiyle katlanır bunlara, kendince anlamlar yükler, unuttur bir kısmını...


Kendi  anavatanında kendi rutininde mutlu çocuklar yetiştirmek dileğiyle ...


TÜRKİYE'DE VE DÜNYADA DEVAM SÜTÜ FİYATLARI

Aksel devam sütüne 7,5 aylıkken başlamıştı ki bu da takriben Ocak 2012'ye tekabül ediyor. O dönemde devam sütleri 25-26 TLcivarındaydı yani neredeyse bir sene önceydi. Aradan geçen  zaman diliminde nedendir bilinmez düzenli olarak Aptamil ve  SMA devam sütlerinin etiket fiyatları  arttı. Her markete gidişimde yeni fiyat koyuyorlar devam sütlerine. Bugün Aptamil devam sütleri 40TL civarında SMA'ler  ise 45 TL.Gerçekten ohaa demek istiyorum. İngiltere'de Norveç'te hatta Dubai'de devam sütlerinin fiyatlarını gördükçe çığlık atasım geliyor. Dubai'de burada 45TL olan devam sütü 22 TL civarındaydı.İngiltere ve Norveçte de devam sütleri özellikle anne sütünü yeterince alamamış bebeklerin temel gıdası olduğu için böyle uçuk fiyatlar sözkonusu bile değil.Oralarda bu bir devlet politikası...Bu arada bilmeyenler için söylüyorum bu devam sütleri çok bereketsiz bir kutu  alıyorsunuz 1 hafta bilemedin 10 günde bitiyor.

Pek çok ülkede devam sütleri Türkiye'dekinin yarı fiyatınayken,bizim bebeklerimizin günahı ne?Biz ebebeyinler mecbur muyuz aynı ürüne iki kat para ödemeye! Gelişmiş ülkelerde  devam sütleri anne sütünden sonra bebeğin temel gıdası sayılırken Türkiye'deki bu fiyatlarla devam sütlerinin  lüks tüketime girmesi, her bebeğin tüketememesi adalet midir?

Konu benim ya da bizim gibilerin alabilmesi değil, mümkün olduğu kadar çok bebeğin makul fiyatlarla devam sütü içebilmesi....Sürekli benzine laf ediyoruz ancak devam sütü fiyatları Türkiye'deki benzin fiyatlarıyla yarışacak seviyeye geldi.Kimsenin dikkatini de mi çekmiyor merak ediyorum?

Yarın konuyla ilgili ilgili bakanlığa, SMA ve Aptamil markalarını Türkiye'ye getiren firmalara mail atacağım. Öğrenelim bakalım biz anne babaların günahı  neymiş?


26 Kasım 2012 Pazartesi

LİTTLE MİSS SUNSHİNE -KÜÇÜK GÜNIŞIĞIM



Çok uzun zaman önce seyrettiğim bu filmin DVD'si geçti elime az önce.... İletişim sorunu yaşayan tipik bir Amerikan ailesinin trajikomik uzun yol hikayesini konu edinmişti film. Bu uzun yolculukta aile hiç olmadığı kadar iletişim kurmuştu birbiriyle. Çok gülmüştüm izlerken...Oysa filmi bir kere daha düşününce ağlanacak hallerine gülmüşüm meğer.

Sahi sadece Amerikan ailelerinin mi sorunu iletişimsizlik? Türk aile yapısı herşeyin konuşa konuşa halledilmesine müsade eder yapıda mı? Tabiki buna tek bir yanıt vermek imkansız.Her ailenin kendi kuralları, kendine has bir yapısı var. Hayat şartları, eğitim, ana-babaların alt yapıları belirliyor bu kuralları. Ancak  şunu şöyleyebilirim ki ben 'iletişim ' kelimesiyle büyümedim. Yani okullarımızda da ilkokuldan itibaren iletişin kurmak kurmak önemlidir, iletişim her ilişkinin gidişatını belirler gibi temel cümleler hatırlamıyorum.Müfredatta mı yoktu, iletişim yerine başka bir kelime mi kullanıldı hatırlayamadım. Belki de Türk milleti olarak iletişim yeteneğimize çok güvendik,  güvenilmeyecek gibi de değildi yani! Baba her zaman haklıdır, en son babalar duyar, anne terliği hedefi 12'den vurur, aman kimse duymasın, küçükler her lafa karışmaz, sen sus bakayım çok konuşma kendine sakla, boyundan büyük laflar etme....Bir kaç nesil işte bunlarla büyüdük, kimimiz daha şanslı kimimiz ise iyice bastırılmıştık bu konuda.  Ama pek çoğumuz sorunların  konuşularak halledilebileceğini çok sonra farkına vardık.Kendi evlerimizin anne babaları, kendi ilişkilerimizin kahramanları olunca, birşeyler ters gittiğinde sarıldığımız o kitaplarda iletişim eksikliğini gördük, terapistlere paralar döktük, karşımıza yine iletişim sorunu çıktı....Zerre suçlamadık kendimizi, çünkü biz aynı anda gazete okurken çocuğunu dinleyen, karısının gösterdiği birşeyi  maç izlerken üstün körü bakan, ütü yaparken çocuğunun ödevine yardım edebilen süper kahramanlardık... İletişimde neydi, saçımızı süpürge etmişken çocuğumuza,gençliğimizi vermişken O'na.
 
Oysa ne saç süpürge olurdu ne gençlik elden giderdi bir kahve eşliğinde mutlu musun bu hayattan diye sorabilseydik, içimizden geçenleri içimize atmak yerine karşımızdakine anlatabilseydik,  kozlarımızı salon penceresinin yanında,  o hep duran, fiskos masasının etrafında   paylaşabilseydik....Keşke yapabilseydik....

25 Kasım 2012 Pazar

BEBEKLE KİTAP FUARINA GİDİLİR Mİ?

                                                         Kitap fuarında biz....

Bebekle elalem dünya turuna çıkıyor da biz kitap fuarına mı gidemiycek mişiz pehhhh diyerek erkenden çıktık yola ancak Aksel'i doktora götürüp aşısını yaptırdık, kahvaltı ettik derken bir cumartesi saat 14:00 sularında TUYAP'a vardık. Aman Allahım o ne kalabalık, o ne insan seli....Gerçekten bu insanların hepsi  okuyor mu demeden edemedim....Biz nasıl olduysa arka kapıdan yani sanat eserlerinin olduğu bir salondan giriş yaptık, bu salon nispeten çok az ziyaretçinin olduğu bir alan. Ancak yayınevlerinin olduğu salonlara yaklaştıkca sakinlik yerini izdihama bıraktı. Aklımda almak istediğim 3-5 kitap vardı onların da kalabalıktan, Aksel'e hakim olma telaşından yayınevlerini unutunca istediğim hiçbir kitabı bulmak nasip olmadı. İndirim var mıydı derseniz evet her yayınevi %20 %25 civarında indirim yapmış ancak bu işte de üçkağıt yapıp kağıt kalitesini düşürmüşler. Kabalcı yayınlarından aldığım Dünya Sinema Tarihi ve Türk Sinema Tarihi kitaplarının  ambalajını açınca büyük hayal kırıklığı yaşadım,bildiğin en kalitesiz saman kağıda basmış uyanıklar....
Çocuk kitapları ve bebek kitapları açısından fuar çok zengindi, çocuk kitapları zebil gibiydi dersek yerinde olur ancak anneler çocuğunuz okuyorsa lütfen hikaye kitaplarını önce siz okuyun sonra çocuğunuza okutun, o fuarda gördüm ki farklı ideolojik görüşü destekleyen yayınevleri 1 tl'ye hikaye kitapları satıyorlar, içinde dini içerikler olan bir ilkokul 1 hikaye kitabını  bizzat gördüm.

Kitap fuarı demek sevdiğiniz yazarla kucaklaşmak demek biraz da , kitap imzalayan yazarlar için ayrılan alanda Yılmaz Özdil kalabalığının maşallahı vardı. Beni en çok duygulandıran Mustafa Balbay için düzenlenen imza alanı idi. Mustafa Balbay'ın kitaplarını özgür yazar arkadaşları imzalıyordu ki kalabalık bu alanda oldukça fazlaydı...En anlam veremediğim ise Canan Tan imza köşesi idi.Bu kadını kadınlardan çok 13-14-15 yaş grubu okuyormuş vah ki vah....

Gelelim başlık sorumuza; BEBEKLE KİTAP FUARINA GİDİLİR Mİ?
Evet bebekle  kitap fuarına gidilir;
1- Bebeğimle eve kapanacak halimiz yok,biz nereye o oraya...
2- Oradaki renkler, kitaplar, insanlar, ışıklar, hepsi bebeğimin  algısını açacak, bilinçaltına yer edecek  buna inanıyorum,o nedenle kitap fuarı, sergi müze neresi olursa  götürürüm bebeğimi.
3-Bebek de bir birey, onun şekillenmesi bu yaşlarda oluyor, bu nedenle gönlüm rahat iyiki gittik....
4-Zaten annesini  hafta içi çok sınırlı görüyor lakin  annesinin  de sevdiği şeyleri yaparak kendini beslemesi lazım...Biraz Aksel biraz anne yuvarlana yuvalarana büyüyecek Aksel....

Hayır bebekle kitap fuarına gitmek akıllı bir iş değilmiş

1- Çocuk ne anlar kitaptan, o kalabalıkta bebeğin  ne işi var. Gideceksek bebeğin keyif alacağı bir yere gitseydik, parka mesela...
2- Aşılı aşılı olacak iş miydi,nereden çıkarttım ki ?
3- Trafik desen felaketti,bereket Aksel ağlamadı ama arabanın içine tıkıldı...
4-Annesi kendini D&R'dan beslesin, internetten istediği kitaba ulaşsın,onca sene gitmemiş,Aksel büyüyene kadar yine gitmesin, o kabalıkta kültür sanat mı olur...

Malesef cevaplarım bunlar, tam ortadayım.İyi bişey mi gereksiz birşey miydi bilmiyorum.Karar sizin !
Özge

PRATİK BALIK ÖNERİLERİ

Bebeklere  5 yaşına kadar haftada 3 öğün balık yedirmek fikri çok güzel ancak bunu gerçekleştirmek anneler için hiç  kolay değil. Git balıkçıdan taze balık al,ayıkla, pişir, yerken  kılçıklarını ayır,balık zaten evi kokutur sonrasında evi temizle, fırını temizle...Kısaca uzun iş.

Bir önceki 'bebeklerimize balık yedirelim' yazımda Aksel'e haftada 3 öğün balık yedirdiğimi yazmıştım. Bunu nasıl mı yaptım:
Öncelikle balık sezonu değilse balıkçıdan taze balık almayı hiç teşebbüs etmedim.Onun yerine vitamin değerinin hiç değişmediğini öğrendiğim IGLO'nun dondurulmuş balık ürünlerine yöneldim. IGLO dondurulmuş ürünlerde dünyanın en iyi firmalarından biri. Bu nedenle İGLO ürünlerini Aksel'e yedirirken hiç tereddüt etmedim.

Her market alışverişine çıktığımızda dondurulmuş ürünler reyonundan bir paket Alaska Mezgit ve bir paket Akdeniz Levreği satın alıp buzluğa attım. Akdeniz Levreği özel bir poşetin içinde satılıyor  ve özel sosu, zencefil yaprağı ile gerçekten inanılmaz lezzetli.Temizlenmiş paketlendiğinden  kılcığını ayıklamanıza gerek yok. İster poşetin içerisinde tarife uygun yapın, ister poşetten çıkartıp  pişirin, sonuçta bembeyaz balık eti size sunulan.
Gelelim Alaska mezgite, alaska mezgit kare kare 5 küçük balık parçalarından oluşmuş. Balık çorbası yapmaya birebir. Hem fiyat olarak daha ucuz hem de öğünlük hazırlanan çorbanıza bir iki küp koymanız yeterli. Ben Aksel'in balık çorbasını bu şekilde hazırlayarak haftada iki gün çok pratik olarak balık çorbası hazırlayabildim. Alaska mezgitin ucuz olması ve parça parça olması sebebiyle oldukça ekonomik. Bakmak isterseniz,  İglo ürünleri için; http://www.igloturk.com/deniz_urunleri.asp

Gelelim balık sezonuna;
Balık sezonunda balığın ucuz olması ve taze taze bulunması sebebiyle zaman zaman kendim balıkçıdan alarak palamutları,hamsileri  fırında yaptım ama çoğunluk mahalle balıkçımızdan pişirilmiş istettim. Taze taze pişmiş balık inanın hayat kurtarıcı bu nedenle pazar geceleri balık gecemiz oldu. Balığı biraz fazla söyleyip kalan balığı ayıklayıp ertesi günki  öğlen için balık çorbamıza katıyoruz.

Bir diğer alternatif de pahalı olmayan balıkçılar. Balık yemek için illaki  boğaz kıyısındaki pahalı balıkçılara gitmeye gerek yok.İstanbul'da ucuz ama taze balık yapan mütevazi balıkçılar da  var. Bizim balıkçımızın balık çorbası da dere otlu falan bir harika. Evde yemek olmadığı bir kaç kere ufak tenceremi kaptığım gibi balıkçıdan taze balık çorbası almışlığım da oldu.
 Zaman zaman değişiklik olsun diye Aksel'i bu balıkçıya da götürdük. Hatta yaşadığım sitedeki bir komşumla çoluk çocuk balıkçıya gitmişliğimiz, yine 3 anne 5 çocuk bende toplaşıp çocuklara balık   ardından puding partisi verdiğimiz de oldu. Maksat balık yemeyi eğlenceli hale getirerek çocuklara hem balık yedirmek hem de onları sosyalleştirmek.

Gördüğünüz gibi balıkla maceram gayet iyi gidiyor,geçen sene bal kabağına takmıştım bu sene balığa...İyi hatırladım yarın bal kabağı yapalım....)


Özge

21 Kasım 2012 Çarşamba

GÖKKUŞAĞI


Bu sabah işe giderken sabah saat 6.30'da gökkuşağı gördüm, uğuruna çok inanırım,güzel şeylerin habercisidir ve bu sabah O'nun için çıktı İstanbul'da....

Çocukken elimde büyümüştü ama yıllardır görmediğim, çocukluğumun en güzel karelerinde hep var olan o güzel oğlan şimdi 25 yaşında ve bugün Cerrahpaşa'da beyin ameliyatı geçirdi. Dile kolay tam 17 senedir görmemişim,bıraktığımda 7 yaşındaydı..Gittiğimde halen ameliyattaydı, 17 senedir görmediğim annesiyle annanesiyle uzun uzun sarıldık,sanki ne kadar sıkı sarılırsak  o kocaman enerjimizi O'na gönderecektik, zaman zaman ağlaştık ve 17 senenin açığını  o kısa sürede oracıkta  kapattık...


Bugün anne olduktan sonra ilk defa  bir anne bir baba için dua etmekten ve doktorlara güvenmekten başka hiçbirşeyin elden gelmeyeceği çaresiz anlardan bir tanesine şahit oldum. Doğumdan sonra duygularını kontrol etmeyi henüz öğrenememiş bir anne olarak bolca yaş geldi gözümden.

Şükür ki  O şimdi çok iyi, çok başarılı geçmiş ameliyatı...Biraz daha iyileşsin gidip yanına 'hey ben geldim, hatırlamasan da   az bakmadım sana, az gezdirmedim seni yazlıkta diyeceğim.'Hatırımda kalan yaramazlıklarını bir de benden dinlesin bakalım....


Özge'nin Notu : Hayatın sınavları bunlar ve aslında üzerine beylik laflar etmeye gerek de yok. Yatmadan önce üzerine biraz düşünelim bir de dualarımıza O'nu ekleyelim lütfen....

BEBEKLERİMİZE BALIK YEDİRELİM

Balığın her yaştan insana faydalı olduğunu bildiğim için  katı gıdalara geçtiğimiz günden beri Aksel'e düzenli balık ya da balık çorbası yediriyorum. Ivır zıvır pek çok şeyi atlamış  olabilirim ama balık konusundaki  net tavrım hiç değişmediği gibi balığın bol olduğu şu günlerde işi iyice abartarak tam da doktorların tavsiye ettiği gibi haftada üç -dört öğün balık yediriyorum Aksel'e...

Balık almak pişirmek çok zahmetli bunu da biliyorum ancak bir sonraki yazımda bunun kolayını nasıl buldum sizlerle onu paylaşacağım. Gelelim balığın faydalarına, açıkcası bloğa yazmak için az önce google'dan (yasaşın google) araştırdım yoksa ben de ezbere bilmiyordum balığın faydalarını,buyrun bakalım neymiş faydaları:

A ve D vitamini yönünden çok zengin olan balık bebeklerin kemik gelişimleri açısından çok önemlidir, bu gelişim bebeğinizin yetişkin olduğundaki kemik kırılmalarını engeller.

Minarellerden fosfor,çinko,iyot içerdiğinden kemik gelişimi,saç sağlığı açısından büyük önem taşır.

Beyin gelişimi çocuklarda 5 yaşına kadar sürdüğü için bebeklerin beyin gelişimi için düzenli balık yedirmek çok önemlidir.

Balık doğal aspirindir zira içinde barındırdığı OMEGA 3 kanın akışkanlığını sağlar.

NOT :Çok faydalı olan balık çok zor çabuk bozulabilir ve besin zehirlenmeleri oluşabilir bu nedenle balığı taze tüketmek çok çok önemlidir.

Hadi bakalım yarın herkes balık pişirsin ya da sipariş etsin....

19 Kasım 2012 Pazartesi

YENİDEN MERHABA



Çok uzun zamandan beri bloguma yazmadım....Sanırım bu da bir süreçti ve öyle olması gerekti.Bu süreçte elimden geldiğince oğlumla vakit geçirdim, fazla kilolarımı verdim, iş değiştirdim, Akselli ve Akselsiz seyahatler ettim, bol bol kitap okudum, eski birkaç dostla uzun sohbetler ettim, bol bol düşündüm  ve 35 yaşına gelmeden beynimdeki  tüm bildiğim doğruları tek tek havalandırdım....

Şimdi uzun uzadıya neleri düşündüğümü tabiki burada  dile getirmeyeceğim ancak bebeklerimizle ilgili söylemek istediğim tek birşey varki o da  onlar bu  kadar hızlı büyürken,anne babalar olarak onlara en iyisini sağlama telaşı içinde bazen kaybolup gidiyoruz, kabul ediyorum ki ben de yaptım bunu, belki hala da yapıyorum oysaki bebeğiniz onu giymiş, onu kullanmış emin olun  bunlar hep ikincil şeyler ve bebeğinizin umrunda bile değil, bebeğinizle verimli vakit geçiriyor musunuz, siz onun yanında olmadığınız zamanlar bebeğinizle ilgilenenler bebeğinize candan sevgi veriyorlar mı, bebeğiniz mutlu mu,onu bu dünyada mutlu bir birey olmasını sağlıyor musunuz önemli olan bu  ?

Tabi ki onlar biraz daha büyüdüğünde nelerden mutlu oluyorlar bunu da sorgulamamız lazım....Topraktan, sudan, arkadaşlarından mı mutlu oluyorlar yoksa her gün yeni bir oyuncaktan, yeni yetmez X marka yeni bir giysiden mi?

Bebeğimle agucu mugucu dönemlerim bitti, iyi ve sade bir birey olarak yetişmesi için bundan sonraki enerjim....

Hadi bana kolay gelsin :))


29 Mart 2012 Perşembe

ZAMAN TÜNELİ

Doğumdan bir gece önce:

Ellerimi havaya  kaldırdım ve Yaradan'a sığındım...Bir bilinmezliği içimde taşıyordum. Canımdan can kanımdan kan verdim O'na her gün azar azar...Gün be gün büyüdü içimde, doğumdan bir gece önce hayatımda son kez TEK olarak Yaradan'a bana güç vermesi, herşeyin iyi gitmesi için dua ettim.Doğuma girerken kendimi kurbanlık koyun gibi hissettim, hayatında dikiş atılmamış biri olarak doğuma girmek, birazdan o doğumhaneden bir bebekle çıkacak olmak puslu bir tüneldi benim için...

Doğumdan hemen sonra:
Nihayet tünelin sonunda aydınlığı gördüm, nedense O'nu  tutana kadar hiç inanamamıştım anne olacağıma. Anne olmak!Bu iki kelime anne olmayan biri için ne kadar sıradan geliyor değil mi kulağa! Bir de anne olanlara sorsak anne olmak size neyi ifade ediyor diye? Anne olmak bazen  Allahın bahşettiği koca duygunun içinde ezilmek, kimi zaman sevinç patlamaları yaşamak, kimi zaman ağlama krizleri geçirmek ... Hayatta artık hiçbirşeye bir başına sevinemeyeceğin gibi, içinde O'nun olmadığı herşeyin biraz eksik olması ...

Ya şimdi:
Sağlıkla alınan her nefes için şükretmeyi bilmek, isyankar olmamak.... Daha fazlasını istediğinde O'na bakıp çok şükür,yiyeceğimiz bir lokma ekmek, onu da afiyetle sağlıkla yiyelim demek. Tüm ezberlerin bozulması, bozulan bu ezberlere alışmanın zaman alması demek ...Allah'a her yakarışında kendinden çok O'nun için dua etmek...Onu çok ama çok özlemek, anları kaçırdığından bu kadar çabuk büyümesine  tatlı tatlı içerlemek....

Yarın :
Ne olursa olsun O sağlıklı olsun, Allahım ömrüm onu korumaya yetsin demek...İyilikler, güzellikler olsun, belki de O'nun yanında bir de kardeşi olsun hayatta yanlız kalmasın, düştüğünde elinden tutsun demek...

Sonsuzluk :
Sonsuzluk içinde bir kum tanesi bile olsak, ben bir kum tanesiyim ve benim sonsuzluğa armağanım O'dur demek.... Dünya alem dönse ben O'nun annesiyim bu dünyada da ahirette de demek...

Yani; Allah'ım hiçbir anneyi çocuğundan zamansız ayırmasın demek....


Özge

11 Mart 2012 Pazar

GÜLEN ANNE AĞLAYAN KALP


Anne olunca gün ne kadar berbat geçerse geçsin o kapıdan eve gülümseyerek girmeyi prensip edindim ya da edinmeye çalışıyorum. Henüz anne kuzusuyken memeden kopardığım  oğlumdan bunu çok görmemeliyim. Aşkımmmm ben geldim diye bağırarak eve girdiğimde oğlumda aynı anda bana atılıyor ve kucaklaşıyoruz kapıda...

 Ama işte, hayat her günü aynı sunmuyor ki hiçbirimize... Bazı haftalar olağan geçerken bazen kötü şeyler birbirini kovalıyor, bazen hüzün ağır basıyor, ağlamak lazım geliyor, eve gidip sıcak duş alıp yorganın altına girmek belki. Ama işte anneyseniz siz de, o kapının dışında hüznünüzü bırakıp mutluluk makyajınızı yapmalı ve bebeğinize sımsıkı sarılarak teselli bulmalı gözyaşlarınızı içinize akıtmalısınız ta ki o uyuyana kadar...Ta ki onunla sohbet edebilecek kıvama gelene kadar, ta ki o da duyguları öğrenene kadar, hastalık, ölüm, hüzün gibi kavramları algılayıp üzülme anneciğim diyene kadar...

İşte bu yüzden annelik bazen tiyatro sahnesine çıkıp rolünü oynamaya benziyor, herşeye rağmen perde açılmak zorunda...

CAM BARDAKLA SU İÇİRMEYE SON


Kanımca annelik tecrübeyle gelişen bir vazifeler bütünü. Ancak okumak, araştırmak, deneyimli annelerle bol bol sohbet etmek onlara sormak biz acemi annelerin pek çok konuda acı tecrübelerle karşılaşmadan bebeğimizi büyütmemizi sağlayabilir.

Geçenlerde bir annenin başına gelen bir acı tecrübeyi sizlerle paylaşmak istiyorum sevgili anneler. Bebekler 6 ayı geçtikten sonra bardakla içme yeteneği gelişsin diye yavaş yavaş bardakla su,meyve suları vermeye başlıyoruz.  Bu anne de bebeğine çay bardağıyla su içirirken, bebeklerin damakları emmekten çok güçlü hale geldiği  bir de bir iki dişleri çıktığı için, bardak bir anda kırılmış ve bebeğin dili kesilmiş.Kanamayı durdurmak için önce diline tampon koyup ardından doğru hastaneye yetişmişler.

Hepimiz bebeklerimizin damaklarının çok güçlü olduğunun farkındayız ama bir anlık dalgınlıkla aynı hatayı bizde yapabiliriz. Lütfen bebekle ilgilenen bakıcı, baba,annane,teyze,babanne kim varsa uyaralım, porselen fincan ya da  bebeğin kendi bardağıyla içirelim.

8 Mart 2012 Perşembe

EMEKÇİ KADINLAR GÜNÜMÜZ KUTLU OLSUN

Bize eşitsizliği, dayağı, itilip kakılmayı layık gören erkekleri de biz dünyaya getirdik. Sokak ortasında karısını öldüren erkek de bir annenin evladıydı. Biz annelerin ilk görevi yetiştirdiğimiz erkek çocuklarını kadına saygılı, kadının toplumdaki yerini bilecek bilinçle yetiştirmektir.

EMEKÇİ KADINLAR GÜNÜNÜZ KUTLU OLSUN SEVGİLİ ANNELER..

1 Mart 2012 Perşembe

BEBEKLE SEYAHAT


Eskiden bebek doğar anne baba eve kapanırdı. Hatırlarım bebekli aile gezmeye gittiği zaman 2 çocukla ne işleri var diye ayıplanırdı,hele çocuklar yaramazsa kimse evine davet etmek istemezdi. Neyseki artık çocuklu aileler hayatın her alanında var olma mücadesi veriyorlar. Biz  Aksel doğduğu andan itibaren gezme konusunda hiç eksik kalmadık. Aksel'in doğumu yaza geldiğinden koca yaz yurtdışı yurtiçi gezilerimize devam ettik.

İlk 6 ay bebekle seyahat etmek çok kolay,bebek ne olduğunu anlamadığından ve sürekli uyuduğundan gönül rahatlığı ile seyahat edebilirsiniz,hele de emziriyorsanız gıdası da yanınızda olduğundan endişe etmeye  çok gerek yok....6 aydan itibaren bebeklerin algısı açılıp, emekleme dönemi başladığından kıpır kıpır bir saniye yerlerinde durmadıklarından sanırım seyahat çok daha zorlu bir hale geliyor. Şimdi sizlere seyahat çantanızda olması gerekenlerin listesini vereceğim. Seyahata giderken annelerin beyinleri allak bullak olduğundan  her detayla ilgilenmekten, birşeyler mutlaka unutuluyor. Bu listeden kontrollerinizi yapın sevgili anneler, eksik kalan bir ihtiyaç varsa değerli yorumlarınızı bekliyorum.



UÇAK -OTOBUS YADA ARABADA YANINIZDA OLMASI GEREKENLER
1- İlaçlar ( Seyahate gitmeden önce ihtiyacınız olmasa bile yanınıza mutlaka ateş düşürücü-soğuk algınlığı şurubu-fitil- gaz ilacı burun için serum fizyolojik alın yanınıza) Biz mutlaka Calpol,peditus,gaz ilacımız,fitil, serum fizyolojik ve burun pompasını yanımızda taşıyoruz. Minik bir portföy içinde uçakta dahi yanımızda taşıdık ilaçlarımızı)

2- Uyku oyuncağı (Yatağı değişeceğinden yerini yadırgamaması için uyku oyuncağını mutlaka alın
3- En sevdiği oyuncaklardan bir kaç tane
4- Bol miktarda bebek bezi (uzun seyahatlerde  yanınıza ikiden  fazla bebek bezi alın,bebekler seyahatte bol bol altlarını pisletiyorlar)
5-Islak mendil  Sağı solu heryeri sileceğinizden bol bol lazım.Hiç açılmamış bir paket alın yanınıza.
6-Yedekli emzik Bebeğiniz emzik alıyorsa,emzik bir çok kere yere düşeceğinden yedekli alın yanınıza
7- Yastık  Uçak içinde hele THY dışında charter uçaklarla seyahat ediyorsanız ufak yastığınızı mutlaka yanınıza alınız.
8-  Biberon içinde su
9-  Mama
10- Meyve puresi-mama-yedek kaşık
11- Dışarısı çok sıcak olsa da aracın içerisi soğuk olabilir ya da tam tersi bu nedenle yedekli kıyafetlerinizi alın bebeğinizin.
12- Battaniye
13-Diş Kaşıyıcısı ve diş kremi
14- Oyalanması için  soyulmuş havuç,pırasa, salatalık vs.
15- Yedek çorap
16- Varsa çizgi film seyredebileceği bilgisayar-ıpad vs.
17-Alt değiştirme bezi
18- Nufus kağıdı
19- Anne için emzirme önlüğü

YUKARDAKİLERİN YANINDA VALİZDE OLMASI GEREKENLER

1- Ateş ölçer
2- Baby phone
3- Yetecek kadar kıyafet (uzun kollu-kısa kollu-body vs.)
4- Güneş kremi
5- Tırnak makası
6- Aşı kartı
7-Bebe yağı
8-Şampuan
9- Süt pompası ve steril poşetler (adaptörünü unutmayın)



28 Şubat 2012 Salı

PLAZALARA SÜT SAĞMA ODALARI İSTİYORUZ



Bu ülkede herkesin her konuda bir fikri var madem bu da benim fikrim, benim talebim...Devlet ilk 6 ay anne sütü diye her yerde yayınlar yapıyor, anneler anne sütüne teşvik ediliyor, bu annelerden bir kısmı mecburen 3-4 ay sonra işe başlamak durumunda kalıyor.
Yasalar anneye 8 hafta izin hakkı verdiğinden ilk 6 ay anne sütü vermek için  anneler süt sağmak durumunda kalıyorlar. İş yerinde hijenik olmayan ortamlarda, tuvalet köşelerinde, boş toplantı odalarında  süt sağmaya maruz bırakılıyorlar. Anneler, süt sağmaya çalışırken içerinin boş olduğunu düşünen bir sürü kişi kapıyı zorluyor, tuvalette süt sağan anneler girene çıkana laf anlatmak durumunda kalıyor...

Bunu okuyan anne olmayan bayanlar ya da erkekler ne var bunda sağsın işte  diyebilirsiniz,ancak süt sağmak öncelikle mahrem bir olay.Ayrıca anneyi geren, sağarken de son derece sıkıcı bir iş.Üstüne üstlük olur olmaz  yerde süt sağmak zorunda bırakılmak  bir süre sonra anneyi işyerinde süt sağmaktan soğutuyor ve sağılmayan süt de bir süre sonra azalıyor ve en sonunda da bitiyor.Bebekte en ihtiyacı olan dönemde anne sütünden mahrum kalıyor.

Halbuki içerisinde helikopter pistinden, starbucksa, kuaforden restauranta kadar herseyin bulunduğu plazalarda süt sağma odaları yapsalar; söyle temiz, ferah, herkesin dandun içeri giremeyeceği,klasik müzik çalan,süt sağarken dergi karıştırabileceğiniz, içerisinde sütünüzü çıkarken alabilmeniz için bir de buzdolabı olsa güzel olmaz mı? Hatta hayal bu ya içinde süt sağma makinesi  de olsa hastane modeli,  anne sadece  hortum ve pompayı taşısa..Anne öğle tatilinde sandviciyle gitse bir yandan süt sağsa bir yandan öğle öğününü yese, NASIL OLUR???
Bence harika olur, hatta fabrikalarda da olsa böyle odalar,üniversitelerde, devlet dairelerinde,kısaca  annelerin ihtiyacı olan her yerde olsa...Anneler işte böyle teşvik edilse anne sütü vermeye...Bakın o zaman ne kadar mutlu mesut süt sağıyor anneler, bebekler besleniyor...

GÖZ ENFEKSİYONU İLE DE TANIŞTIK


Bugün oğlumun bakıcısı telefonda Aksel'in gözünün kızardığını ve çapaklandığını söyledi. Acemi anne olunca onu da panik yapmamak için tamam sen Aksel'in ellerini temiz tut, kendi ellerini de ben sana döneceğim diyerek hemen güzel komşularımdan İpek'i aradım. Bu yazı vesilesiyle  acemi annelere ve ilk çocukla ikinci çocuk arasında ara veren annelere de tavsiyem sizden 1-2 yıl kadar önce doğum yapmış komşularınız, arkadaşlarınız olsun. İnanın hayatınızı çok kolaylaştırıyorlar. En azından en panik anınızda sizi rahatlatıyorlar.Hatta benim komşularım ilacını bile neredeyse reçeteye yazacaklar ))))) İpek bunun çok normal olduğunu,kendi çocuklarının da çeşitli kereler bu enfeksiyonu kaptığını, özellikle nezleden sonra görüldüğünü, sebebinin ise sümüklü ellerini gözlerine sürmesi  olduğunu söyledi.

Bir süre sonra  Aksel'i doktora götürmek için gittiğimde karşılaştığım manzara beklediğimden daha kötüydü. Oğlumun tek gözü kapanmış ve  şişmişti. Üstelik gözünün etrafı da sanki yumruk yemiş gibi kızarıktı. Onu o halde görünce içim parçalandı, neyseki oğlumun umrunda değil etrafla ilgilenmeye ablasıyla oynamaya devam ediyordu.

Doktor 4 saatte bir damlatılacak bir damla ve gece yatmadan önce sürülecek bir krem verdi. Bu mikrobun çok bulaşıcı olduğunu bizim de kapma riskimiz olduğunu söyledi ve olursa diye bize de bir reçete yazdı...


Böylece nezle gripten sonra ikinci hastalığımızı da karşılamış olduk. Aynen dedikleri gibi anne sütü kesildikten sonra hastalıklarla başetmeyi öğrenmelisiniz uyarıları da doğru çıktı...Ne diyeyim Allah beterinden saklasın,Allah dermansız dert vermesin hiçbirimize...

27 Şubat 2012 Pazartesi

ANNE SÜTÜ BANKASI KURULUYOR

Bakınız ülkemizde güzel şeylerde oluyor.

ANNE SÜTÜ BANKASI KURULUYOR
ANNE SÜTÜ BANKASI KURULUYORİzmir'de çocuklar için bir ilke imza atılıyor. Türkiye'de ilk defa İzmir'deki Dr. Behçet Uz Çocuk Sağlığı ve Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nde kurulacak Anne Sütü Bankası sayesinde prematüre ve yenidoğan bebekler artık mama yerine annelerinin veya gönüllü süt annelerinin vereceği süt ile beslenecek. Bankanın bir çok işlevi olacak. Prematüre ve Yenidoğan Yoğun Bakım Servisi'nde yatan ancak anne sütü olmayan veya yetersiz kalan bebekler de bankadan alınacak sütle beslenecekler.
Gönüllü süt anneler ise hastaneye gelip anne sütü bulunmayan minik yavrular için sütünü bağışlayabilecek. Bankada pastörize edilecek bu süt, mama ile beslenen bebeklere şifa kaynağı olacak. Çocuk Hastanesi'nde tedavi gören annesi olmayan bebekler de gönüllü annelerin verdiği sütlerle sağlığına kavuşacaklar. Eğer, İzmir'de anneler uygulamaya yoğun ilgi gösterirse, eldeki fazla sütler diğer kamu hastanelerde aynı durumda olan bebekler için de kullanılacak.

ÖLÜM AZALACAK

Çocuk Hastanesi bünyesinde bankanın hastane karşısındaki poliklinik binasının en üst katına kuracaklarını belirten İzmir İl Sağlık Müdürü Opr. Dr. Mehmet Özkan, "Projeye çok kısa zamanda hayata geçireceğiz. Türkiye'nin ilk Anne Sütü Bankası'nı İzmir'de kuracağız" dedi.
Avrupa'da bir çok ülkede birden fazla bulunan Anne sütü bankacılığı sistemini Türkiye'de kurmak amacıyla İtalya'dan İzmir'e gelen Çocuk Hastanesi Yenidoğan Klinik Şefi Doç. Dr. Sertaç Arslanoğlu ise, "Anne sütü bu bebeklerimiz için yaşamsal önem taşıyor. Anne sütü enfeksiyon oranlarını ve buna bağlı olarak da bebek ölüm oranlarını azaltıyor" dedi.

İTALYAN SİSTEMİ

Avrupa'daki bir çok ülkede yıllardır var olan Anne Sütü Bankacılığı uygulaması Türkiye'de ilk defa İzmir'den başlatılacak. Avrupa Anne Sütü Bankaları Derneği Başkan Yardımcısı ve İtalyan Anne Sütü Bankaları Derneği Bilimsel Koordinatörlüğü görevlerini yürüten Yenidoğan Uzmanı Doç. Dr. Sertaç Arslanoğlu, yaklaşık bir ay önce Sağlık Bakanlığı tarafından Dr. Behçet Uz Çocuk Sağlığı ve Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi Pramatüre ve Yenidoğan Yoğun Bakım Servisi Klinik Şefliği'ne atandı. Çocuk Hastanesi'nde asistanlık görevini tamamlandıktan sonra Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi'nde yenidoğan uzmanlığını alan Arslanoğlu, 2002 yılında yenidoğan ve yenidoğan beslenmesi konularında çalışmaları yapmak üzere İtalya'ya gitmişti. Avrupa'da bir çok ülkede Anne Sütü Bankacılığı konusunda da çalışmalar yapan Arslanoğlu, aynı sistemi şimdi yenidoğan öğretim üyeleri ile birlikte İzmir ve Ankara'da kurmayı planlıyor.

TAKLİT EDİLEMEZ

Anne sütünün benzersiz besinsel kompozisyonu, içerdiği hormonlar, enzimler, enfeksiyona karşı koruyucu maddeler, büyüme faktörleri ile yeni doğan bir bebeğin sağlıklı büyümesi ve gelişimi için eşi olmayan ve taklit edilemeyecek bir besin maddesi olduğunu belirten Doç. Dr. Sertaç Arslanoğlu ise, "Anne sütü ile beslenme, günümüzde, yeni doğan ve süt çocukluğu döneminde enfeksiyon ve enfeksiyona bağlı hastalık ve ölümleri azaltan en etkin yöntemdir. Özel besin ve destek gereksinimi olan prematüre bebekler için gönüllü anne sütü kullanımı yaşamsal bir öneme sahiptir. Anne sütü ile beslenme, prematüre bebekleri enfeksiyonlardan korumakla kalmayıp, uzun-donem zihinsel gelişimi iyileştirmekte ve kalp-damar sağlıklarını da olumlu etkilemektedir. Tüm bu nedenlerden dolayı, uluslararası otoriteler tüm yeni doğan bebekler için olduğu gibi, prematüre bebekler için de ilk seçilecek besin maddesi olarak anne sütünü, anne sütünün olmadığı ya da yetmediği durumlarda ise gönüllü süt annelerinin sütünü önermektedirler" dedi.

"En yakın zamanda bankayı kuracağız"

Türkiye'de ilk defa Anne Sütü Bankası'nın İzmir'de kuracaklarını belirten İzmir İl Sağlık Müdürü Opr. Dr. Mehmet Özkan, bankayı en kısa zamanda Çocuk Hastanesi'ne bağlı poliklinik binasının en üst katında oluşturacaklarını açıkladı. Müjdeli haber hakkında Yeni Asır'a açıklamada bulunan Dr. Özkan, "Örneğin anne doğum yapıyor. Bebek ile anne kilometrelerce uzaklıktaki iki hastanede yatıyor. Böyle bir durumda anneden alınacak süt, pastörize edilip, bankada saklanacak. Süt gerektiğinde tedavi gören bebeğe verilecek" dedi.
Çocuk Hastanesi'nde şu an pramatüre bebeklerin hazır mamayla beslendiğini vurgulayan Dr. Özkan, şunları söyledi:
"Şimdi pramatüre bebeklerimiz, annelerinin veya gönülü süt annelerin sütleri ile beslenecek. Annesi olmayan bebeklerin sütlerini gönüllü süt anneler tarafından karşılanmasını planlıyoruz. Gönülü süt anneler, fazla sütlerini banka için verecekler. Sütler kuracağımız bankadaki cihazlar tarafından pastorize edilecek. Ve uygun koşullarda saklanacak. Annesi olmayan bebeklerin süt ihtiyacı da bankamızdan karşılanacak."

"Avrupa ülkelerinde yaygın bir uygulama"

Pramatüre beslenmesinde ana menünün anne sütü olduğunu vurgulayan Dr. Behçet Uz Çocuk Sağlığı ve Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nde Prof. Dr. Nurettin Ünal, "Prematüre bebeklerimizi ağızdan biberonla özel mamalarla besliyoruz. Aslında ideali anne sütü ile beslenmesidir. Anne Sütü Bankacılığı Avrupa ülkelerinde çok yaygın. Şimdiye kadar bu durumdaki bebeklerimize ağızdan besleneceği zaman mama veriyorduk. Şimdi o bebekler annelerinin veya gönüllü süt annelerinin sütleriyle beslenecekler. Bu proje pramatüre ve yenidoğan bebekleri için planlanıyor. Anne sütü bebeklerin bağışıklık sistemlerini kuvvetlendiriyor. Sertaç Arslanoğlu'nun hastanemize gelmesi büyük bir kazanç" diye konuştu.

TÜM DÜZENİMİZ BOZULDU


Bebekler rutini sever başlıklı yazımda bahsetmiştim bebekler aynı saatlerde aynı şeylerin yapılmasından güven duyarlar. Biz de bu bilinçle 8,5 aya kadar rutinlerimizi üç aşağı beş yukarı uygulamayı başarabilmiştik. Ta ki Aksel grip olana kadar... Burun akıntısı, öksürük, burun tıkanıklığı,üzerine de diş sıkıntısı derken geceleri düz yerde yatmak istemediğinden bebek arabasında uyuttuk, kucağımızda dolaştırdık, ağlamasın diye elimizden geleni yaptık. Yani tüm kurallarımızı, rutinlerimizi alt üst ettik bir hastalıkla..Neyseki oğlum çabuk atlattı hastalığı ancak bebek arabasında uyumayı, kucakta dolaştırılmayı, kucakta pışpışlanmayı öyle sevmiş ki bunlardan bir türlü kopamadı. Ben de yeni yeni iyileşiyor diye kucağımda uyuyana kadar dolaştırmakta bir sakınca görmedim,kıyamadım daha doğrusu ta ki dün babası uyutma gafletinde bulunana kadar Aksel'i...

Aman Tanrım! Babası yatağa bırakıyor Aksel ağlıyor, babasu tekrar kucakta biraz dolaştırıyor, yatağına bırakacak tam bir hamle yapıyor, Aksel kıyameti koparıyor...  Bana kalsa annelik güdüsü kucakta sakinleşene kadar dolaştırır Aksel'i, üstüne bebek arabasına koyup ileri geri sallayarak uyuturdum, maksat çocuğum yıpranmasın, hemen uyusun. Ancak  babası bu hastalık şımarıklığından bir an önce çıkmazsak bundan sonra gecelerimiz böyle geçecek diye beni de korkuttu. Akşam 2 saat ağladıktan sonra zar zor uyuttuk, ancak  geceyarısı 2'de uyandı ki sabah 6'ya kadar. Sanki akşam beni oyuna getirip uyuttunuz, şimdi kalkın rövanşımız var der gibi sabahı sabah ettik...

Normalde sabahları 7'de bizi uyandıran Aksel Bey bu sabah 8.30'da ablası tarafından uykusu düzeni iyice bozulmasın diye güç bela uyandırıldı.Tabi öğlen uykusu ara uyku derken oğlum uykusunu aldı fazlasıyla,biz ise haftanın ilk günü zombi gibi işe gitmek durumunda kaldık.
O kadar uğraşıyoruz bebeklerimiz bir düzene girsin diye, hastalıkla tüm düzenin kuralın uçup gitmesi, herşeye yeniden başlamak çok fena değil mi? Varsa bir bilen bunun çaresini bizi de aydınlatın sevgili anneler babalar....

UYKU OYUNCAĞI


Henüz hamileyken eşimin annesi elime bir peluş kuzu tutuşturdu;bu dedi doğacak bebeğinin ilk oyuncağı olacak.  Aksel doğduktan sonra peluş kuzuyu hep yanına koyduk, üzerine Aksel'in kendi kokusu sinsin diye. Aksel 3 aylık olduğunda artık kuzusuna sarılıp yatan, onu ağzına alan, onunla oynayan, onunla iletişim kuran  bir bebek oldu. Şimdilerde biz bir yere giderken unutulmaması gerekenler içinde en önemli materyalimiz. Bezini ,biberonunu unutsak  alırız yenisini ancak kuzumuzun yerine hiçbirşeyi koyamayız. Nereye gidersek gidelim huysuzlandığında,uykuya dalmakta zorluk çektiğinde, kuzusuna sarılmak oğlumu sakinleştiriyor.

Özge'nin Notu:Aradan 18 ay geçti, Aksel ilk günkü gibi uyku oyuncağına bağlı...Onsuz uyumaz,onu kimseyle paylaşmaz.Kuzusu onun ilk arkadaşı, sahiplik duygusunu taktığı ilk özeli....
Bebeklerin uyurken sabit bir oyuncağı olması ve ona sarılması uyurken ya da yeni bir yerde uykuya daldıklarında kendilerini güvende hissetmelerini sağlıyormuş. Bu nedenle bebeklere doğumdan itibaren sabit bir oyuncak vermek (teddy bear gibi) onların gelişimi açısından çok faydalıymış sevgili anneler.Bu nedenle eşimin ailesinin ailemize kattığı bu kuzudan dolayı kendisine müteşekkürüm...

23 Şubat 2012 Perşembe

BEN BUNLARLA BÜYÜDÜM

Çocuklarımızla yatıp çocuklarımızla kalkarken  biraz da kendi çocukluğumuza gidelim istedim





 Çocukluğumdan aklımda kalan tadıyla bır zamanların efsane sakızı




Gölgelerin gücü adına güç bende ARTIK!!!!!!!!!!!





 İlk okuma kitaplarımız Cin Ali serileri....Elinde olan varsa satın almaya hazırım....





Ne çok oynardık gazoz kapağı oyuçnunu...Bakkalların önünden gazoz kapağı toplardık




 Benim çocukluğum kiraz ağaçlarının tepesinde geçti.
Tenek teneke  kiraz toplayıp akşam bir tepsi kiraz  yerdik...



 
Bakkallarda kilo işi alınırdı. Paket yetmezdi ki  onca çocuğa...


Bu silginin o leziz kokusunu hatırlamayan var mı içinizde....


22 Şubat 2012 Çarşamba

SÖZÜN BİTTİĞİ BİR İLAN :(

Anneler bilir Nurturia adında bir anne-çocuk sitesi var. Çok kapsamlı bir site. A dan Z ye herşey var, ınternet kullanan tüm anneler de orada. Az önce şöyle bir ilan gördüm;
-----------------------------------------------------------------------------------------------------

150 poşet anne sütünü ihtiyac sahiplerine verilecektir

4 saat önce 
Bir yakınımızın 52 günlük bebegi vefat etti. Buzlumuz bulunan sütleri isteyen anneler bana ulaşsın lütfen. Sütler İstanbul Güngören semtinde.
------------------------------------------------------------------------------------------------------
Bir süre ilana bakakaldım. Bebeğini kaybetmiş bir anne dolaptaki sütlerini ihtiyaç sahibi başka bir bebeğe vermek için çabalıyor. Başka bir bebeğe can olmak, kan olmak için...

Çok fazla üzerinde konuşmak istemiyorum,bu ilan beni fazlasıyla derinden etkiledi. Bu gece başka bir yazı yazmak gibi bir niyetim de yoktu ancak bu ilanı görünce paylaşmadan edemedim. Niyetim kimsenin gecesini mahvetmek değil sadece canından can gitmiş bir  annenin fedakarlığını gözler önüne sermek...

Başın sağolsun güzel anne....

BAKICIYI KISKANAN ANNELER


Henüz bebeğimiz emerken memeden kesip işe dönen biz anneler bebeklerimizi bakıcılara  teslim ediyoruz. Yatılı, gündüzlü hiç farketmez, bebeğimizin en güzel anlarına hep bakıcılar  tanık oluyor. Tüm gün beraber oyun oynuyorlar, birlikte yemek yiyip birlikte emekliyorlar. Biz anneler ise dört gözle mesai saatinin bitmesini bekliyor,koşa koşa eve gidip uyku saatine kadar olan vakte sığdırmaya çalışıyoruz herşeyi...

Geçenlerde bir arkadaşımın evdeki bakıcıyı bebeğinden kıskandığını ima etmesiyle bu konu üzerinde düşünmeye başladım. Ben de oğlumu 4 aylıkken bakıcısı Fatos ablasına  bırakıp işe başladım. Şanslıydım kı oğluma tüm sevgisini ve emeğini verebilen bir ablası var. Zaman geçtikçe de birbirlerine daha çok bağlanmaya başladılar ve muhteşem ikili oldular evin içinde. Sabah ablasının  odasına girmesiyle oğlumun mutluluk çığlıkları atması onun boynuna atılması görülmeye değer doğrusu...Nedendir bilmem oğlumun bakıcısını kıskanmak hiç aklımın ucundan geçmedi, benim kucağımdan ablasının kucağına atıldığı zamanlarda bile ne güzel, çok iyi anlaşıyorlar diye bundan mutluluk bile duydum. Bütün gününü beraber geçirdiği ablasına karşı mesafeli dursa, ağlasa sanırım bu durumdan şüphe duyardım, birbirlerini sevmediler mi,oğluma yeterince ilgi, sevgi göstermiyor mu diye?

Bir bebeğin karnının doyurulması, altının temizliği, gazının çıkartılmasından sonrakı en temel ihtiyacı sevgidir. Bir bireye bebekliğinden itibaren sevgi vermek,onu sevgiyle kucaklamak,bağrına basmak onun kendine ve dünyaya güvenmesini sağlar. Bu nedenle bakıcıyı kıskanıp eve kıskançlık tohumları atmak, bebeği gereksiz bir kapris yüzünden bu sevgiden mahrum etmek bir annenin bebeğine yapabileceği en büyük kötülüktür diye düşünüyorum. (Bu arada tabi ki kendini evdeki annenin yerine koymaya çalışan, psikopat bakıcılar bu yazının temasının dışında tutulmalıdır)  Hem ister bakıcı, ister komşu hatta baba her kim bebeğinizi çok sevsin,çok şımartsın durum hiç değişmez, siz annesinizdir,O her koşulda sizin kokunuzu tanır ve bir iki cilve ve nazdan sonra yine anneciğinin kollarına atar kendini.Hasta olduğunda anne diye ağlar, sizin eve gelme saatinizde farketmeden mızmızlanır...


O yüzden kıskançlığı bir tarafa bırakalım her kim ki bebeğimize sevgisini veriyor onu baş tacı yapalım sevgili anneler....

20 Şubat 2012 Pazartesi

NOSTALJİK MAMA SANDALYESİ



Ek gıdalara geçişimizle beraber mama sandalyesi  almak da farz oldu. Eşimin ailesinin evinde eşimden kalan ve 7 çocuk büyütmüş bir emektar mama sandalyesi vardı.Yemek yemenin dışında ters çevirdiğinizde sıra olan, icabında  çocuğun oturup resim yapabildiği,oyun oynayabildiği türden  nostaljik bir mama sandalyesi... Bu gidişimizde mama sandalyesine göz koydum, ancak 32 yıldır  evin demirbaşı olan bu mama sandalyesinin evin dışına çıkması sözkonusu olamayacağından konuyu kapattım. Ta ki aynısını ufak bir mağazada görene kadar. Sonuç tahmin ettiğiniz gibi o koca sandalyeyi ta Norveç'ten Türkiye'ye taşıdık. 3 ucak değiştirdik o mama sandalyesi ile...

Ve işte bizim mama sandalyemiz;


Gördüğünüz gibi yüksek olan mama sandalyesinin önünde herhangi bir tabla yok. Aslında genel eğilim çocuğun sofrada aile birlikte yeme  alışkanlığı kazandırmak olduğu için bu tip  önü tablasız mama sandalyeleri  iskandinavlarda  daha tercih ediliyor.Öyle ayarlamışlar ki yüksekliğini, sandalye standart bir masanın içine yerleşiyor  ve bebeğiniz masada sizinle yemek yiyor...

Önü tablasız mama sandalyelerinde en iyi modeli yaratan firma ise  STOKKE...Mama sandalyesinde bir numaralar...



Bu arada annemin evine de Aksel gittiğinde kullansın diye IKEA'nin mama sandalyesini aldık.
Gayet kullanışlı,önünde tablası da var. Ekmekleri ya da elmaları minik minik doğrayıp tablasına       koyuyorsunuz Aksel kendi kendine  yiyor, arabasını sürüyor,  PEPE izliyor...                                   

 Aslında önü tablalı mama sandalyeleri  çok rahat. Alırken şuna karar vermeniz gerekiyor, rahatlık mı prensip mi? Buna karar verdikten sonra gerisi kolay.Bütçenize göre bir model seçmek...

18 Şubat 2012 Cumartesi

SİZİN İÇİN SEÇTİKLERİM

Aksel'i uyuttuktan sonra internette dolaşmayı, değişik ürünler bulmayı, bunları incelemeyi çok seviyorum. Beğendiklerimi bir klasörde toplayıp,zaman zaman sizlerle paylaşmak çok keyifli.

İşte bunlardan bazılar;

                              Herşey kız bebekler için;şu tatlılığs bakın...
                              Doğum günü elbisesi için çok ideal değil mi?Bayıldım...
                             Çocukluğumun hayal dünyası ve ağaç ev...Hep bir ağaç evim olsun istenmiştim...
                          Ipadde sürekli angry birds oynayan biri olarak bu oyuncaklar benim için....
                           Ve küçük prens....Kerşke bulabilsem de alsam. Bulan bana alırsa parası neyse vereceğim...Çok istiyorum çok...

Kokoş annelikte son nokta...Ben asla kullanmam ama Nur Yerlitaş style,kullananı da takdir eder,bir an için de özenirim bile...

BİR PİŞMANLIK ÖYKÜSÜ

Ben oğlumu 7,5 ay emzirdim. 6 ayı gayet düzenli, son 1,5 ayı ise nescafe niyetine idi. Aksel'in  artık emmek istemediği son zamanlarda süt sağmaktan bendebiyice bıktığım için  sütüm bitti.

Geçen haftalarda starbucksta bir anneyle karşılaştım.Oğlu da Aksel kadardı, ayak üstü sohbet ettik.Annenin 2.bebeği imiş, hal böyle olunca çok daha bilinçli,dersini ilk bebekte almış  bir anne idi şüphesiz. Konu emzirmeden açıldı ve o anne bana  artık emziremediğini, sütünün bittiğini,  zaten işe başladığını ifade etti ve gayet rahat bir tavırla sorun değil dolapta 132 paket süt var dedi.  O an donup kalmışım. 132 paket süt mü depoladınız diyebildim...

İşte o an o bilinçli annenin yerine geçmek istedim. Neden olmasındı ki; doğumdan 15 gün sonra başlansa süt depolanmaya,üşenmeden her gün bir poşet konulsa,bu rakamı tutturmak çocuk oyuncağı idi.

Anne devam etti, hergün düzenli bir biberon süt veriyoruz yatarken, şifa niyetine diye....

Sonra anneyle vedalaştık...

Adını bile bilmediğim o anneden sonra çok pişman oldum,özellikle de bebeğim dün gece diş sancısı çekerken,ona anne sütü veremediğim için...Sütler bol bolken yeterince üzerine düşüp sütleri depolamadığım ve bebeğimi devam sütüne terkettiğim için...

Benimkisi bir pişmanlık hikayesi güzel anneler... Lütfen benim düştüğüm hataya düşmeyin,sütünüz bolsa biriktirin ama böyle bol bol, poşet poşet olsun. Bu sütler bebeğinize ilaç gibi gelecek özellikle diş çıkartırken, grip olduğunda....


Özge

ÇALIŞAN ANNENİN SAĞ KOLU ;SÜT SAĞMA MAKİNASI

Günümüz annelerinin can kurtarıcısı süt sağma makineleri sayesinde sütlerimizi depo ederek bebekten biraz olsun uzak kalıp normal yaşama karışabiliyor ya da iş hayatına dönceksek de en azından bebeklerimizi anne sütünden mahrum bırakmamış oluyoruz.

Ben doğum yaptıktan hemen sonra aldım süt sağma makinasını. Aksel emerken sürekli uyuyakaldığı için sütümü artırmak için kullandım ilk başlarda.  Aksel 40 günlükken gittiğimiz yazlığımızda sütleri sağarak zaman zaman anneme bıraktım Aksel'i. Ne yalan söyliyim biraz nefes almak, bebekten ayrı kalmak hiç de fena gelmemişti. İşe başladığımda ise artık süt sağma makinası ile dolaşan bir anne oluvermiştim.

Ben Ameda marka süt sağma makinası kullanmıştım. Biliyorum bu konuda anneler çok kararsız kalıyorlar. Philips Avent mi alsak,Ameda mı alsak Medela mı alsak ? Ben Ameda'dan çok memnun kaldım. Hızlı sağan bir makinaydı. Aynı anda iki gögüsü de sağabiliyorsunuz, gerçi bunun ne kadar kullanıldığı tartışılır,ben pek kullanmadım bu özelliği mesela. Bunun dışında ufak olduğu için bavuluma atıp yurtdışlarına bile götürdüm makinamı...



Biraz özgür olmak istiyorsanız, hele çalışıyorsanız, bebeğinizi sütünüzden mahrum bırakmamak adına  bir süt sağma makinası şart sevgili anneler.Satın almak istemiyorsanız Ameda'yı ya da başka markaları  hastanelerden kiralayabiliyorsunuz.

Sütünüz bol olsun....

Hoşçakalın,

Özge

AKSEL'İN DİŞ ÇİLESİ

Aksel alt ön iki dişini çok rahat çıkartmıştı. Sanırdım ki hep öyle devam edecek ta ki cuma  gecesi sabahı sabah edene kadar... O ne ızdırap olmalı ki Aksel sabaha kadar salya sümük ağladı. Ne dentinox fayda etti ne de Calpol şurup.Sabahı sabah etmek birşey değil ancak Aksel'i öyle ağlarken görüp de birşey yapamamak beni kahretti. Ertesi sabah 7'de uykuya dalabildi oğlum.

Siz de benim gibi psikopat bir anne misiniz bilmiyorum ancak ben Aksel'in tüm ilaç ve şuruplarının bir tadına bakıyorum. Doktorun tavsiye ettiği dentinoxu da dişetlerime sürdüm ancak tadından başka hiçbir uyuşma, donma etkisi hissedemedim. Zaten etkili bir krem olsa Aksel'e faydası olurdu değil mi ama...

Ben de bu stresle kanyonun içindeki eczaneye giderek derdimi eczacıya anlattım. Eczacı bana dentinoxun pek etkili olmadığından bahsetti ve Türkiye'de pek yaygın olmayan Amerikan malı bir krem önerdi. Adı baby orajel. İki çeşidi varmış ,biri gündüz için diğer gece. Epey fiyatlı olduğu ve işe yarayıp yaramayacağını bilmediğim için ilk etapta orajel nighttime'ı satın aldım. Fiyatı 38TL idi.Kremi Aksel'den önce kendi dişeti ve dilimde denedim. İlk 30 saniyeden sonra dişetlerimin donduğunu hissettim.Ayrıca doktorumuzu arıyarak bu kremin kulllanılabilinirliğini sordum. Evet uygundur Amerikan malıdır kullanabilirsin dedi.



Bunun dışında birkaç tane buzdolabında soğutulan diş kaşıyıcılardan alıp buzdolabına  attım ve gün içinde Aksel'in eline verdim, aynı şekilde metal ve plastik 4-5 çay kaşığını buzdolabında Aksel için beklettim, diş kaşıyıcılardan sıkıldığında eline soğuk kaşıklar verdim, soğuk  pırasa ve havuç da dişlemekten zevk aldığı şeyler arasında olduğu için onu da gün içinde soğuk soğuk eline tutuşturdum. En sancılı anlarında ise dülbentte buz sarıp eline verdim,bu yöntem de  dişinin ateşini almasını sağladı.   

Akşama kadar  Aksel'in tüm rutinini olduğu gibi yerine getirdikten sonra bebeğimi yedirdim,yıkadım, masajını yaptım ve ağrı kesici ateş  düşürücü  bebek fitili attım, orajel  kremimizi sürdüm ve Aksel'i sütünü içirirken uyuttum. (Okuyan herkes lütfen maşallah desin) Bebeğim sabaha kadar deliksiz uyudu.

Anneler yukarıdaki saydıklarım tabi ki çok işe yaradı ancak en çok da panik olmadan biliçli bir şekilde hareket etmemin  işe yaradığını düşünüyorum.Nedendir bilmem ancak bebekler kesinlikle panik olduğunuz ve  ne yapacağınızı bilmediğiniz anları hissediyorlar ve sizi daha da strese sokuyorlar.

Diş çıkartan bebeklere ve annelerine şimdiden kolay geldin diyorum,başta kendime...

Özge

17 Şubat 2012 Cuma

OYUN PARKI

Aksel emeklemeye başladı.İnanılmayacak kadar atik, herşey kaşla göz arasında oluveriyor artık hayatımızda...Mesela Aksel kaşla göz arasında sehpanın altına girip kafayı vuruyor, kaşla göz arasında köpeğimiz Otto'nun kulaklarına yapışıyor,kaşla göz arasında saksıyı deviriyor...

Ben sabah erkenden  işe gittiğim için haliyle aklım da oğlumda kalıyordu. Örneğin mutfakta Fatoş ablası mama hazırlarken, Aksel ya başını vurursa? Şöyle oğlumu ortasına bırakabileceğimiz, içinde oyuncaklarıyla oynayabileceği bir oyun bahçesi arayışına giriştim.O yataktan bozma plastik olanlarını ise hiç istemedim. Bebeğim yeri hissetsin, içinde biraz daha özgür olsun istedim.   Ne yalan söyleyeyim Türkiye'de bu ürünlerin  bu kadar zor bulunabilineceğini başlanğıçta  hiç düşünmemiştim. Yurtdışı sitelerinde tam istediğim gibi olan  oyun parkları   BABYDAN Playpen ve LİNDAM Playpen  firma ve ürün adları altında satılmakta ve yurtdısında TL karşılığı 150-200TL civarında. İsterseniz tek tek bölümler satın alarak daha büyük bir alan elde edebiliyor ya da ihtiyaca göre farklı konumlandırılabiliyorsunuz.




Türkiye'de ise uzun bir süre hiçbir şey bulamadım fakat sonra nasıl olduysa bir anda  mothercare'lerde satıldığını öğrendim. Fiyatı 400 TL civarındaymış.Bunun yanında parkzone adında bir şirket evlere özel bebek güvenlik ürünleri ve oyun parkları  yapıyor. Oyun parkları babydan marka ve yukarıda görülen ürün için bana  600TL fiyat verdiler.

Tüm bu araştırmalardan sonra sahibinden.com'da aşağıda  net görünmese de yukarıdaki ürünlere benzeyen ancak ahşap olması bakımından çok daha sağlıklı olan bu ürünü buldum, hem de 65TL'ye. Foto sizi aldatmasın içinde muşambadan yapılma bir altlık var, çitlerte monte edilip çocuğun çiti devirmesini engelliyor. Foto esnasında yıkandığı için onu serememiştik. Alıcı bu ürünü 3 sene önce mothercare mağazasından aldıklarını belirtti. Ancak şimdi malesef demir olanını getiriyorlar.


Ben bu oyun alanından çok memnun kaldım.Ahşap olanını bulamasaydım da demir olanını mother care mağazalarından alırdım. Bebeğinizi kontrol altında tutmak istediğiniz anlarda koyun içine oyuncaklarını da verin orada kendi kendine takılsın.Tabi ki hapishane gibi hep orada tutulmamalı bebek. Biraz oyun bahçesinde biraz ortada, biraz odasında,böyle böyle büyüyecekler işte bizim bebişlerimiz...