3 Eylül 2013 Salı

KIŞA HAZIRLIK

Sanirim anne olmak yavaş yavaş öğrenilen bir durum...Sevgisi ve aşkı doğumla birlikte gelse de çocuk büyüdükçe ihtiyaçlarına göre anneler de durumdan kendilerine görevler çıkartıyorlar. Örneğin bu yaz bende bir kış hazırlığı, sanırsınız köyümde kışa hazırlanıyorum...Bezelyeler alındı, paketlendi dolaba konuldu. Barbunyalar haşlandı, taze fasülyeler haşlandı paketlendi, domatesler bu hafta sonu kavanozlara girecek. Tarhana ve eriştelerin hazırlatılacağı yerler belirlendi, haladan ve annaneden reçel siparişleri verildi. Sanıyorsanız ki ben bu işlerden anlarım,yanıtım koca bir hayır. Bu işlerden anladığım tek konu afiyetle yemekle sınırlıydı. Ama gel gör ki artık evde üç ögün yemek bekleyen minik bir tontik var. Ona doğal, sağlıklı taze yemek yedirmek, sofrada her daim minik bir borcam zeytinyağlı yemek görme alışkanlığını sağlamak ve bu hazırlıkları bir ritüele hafızasında bunların yer etmesini sağlamak bence ona en az oyun oynatmak kadar faydalı. Özge

KREŞ ARIYORUZ

Aksel 2 yaşını devirdi, maşallah diyelim algıları açık, iki dili konuşabiliyor, sorular soruyor, merak ediyor...Hal böyle olunca oğlumuzun günde iki saat bile olsa bir oyun grubuna gitmesi gerektiğine kadar verdik. Gerçi yaşadığımız yer çocuk dolu, sürekli dışarda oyun oynuyorlar ancak bir öğretmen eşliğinde, paylaşmayı öğrenerek, arkadaşının haklarına saygı duyarak başka çocuklarla oyun oynaması Aksel'in kişisel gelişimi açısından çok daha iyi olacaktır diye düşündük. Arayışlarımız tabi ki en yakın okul en iyi okuldur diyerek Amerikan Kültür Derneği Anaokulu Sancaktepe şubesine yönlendirdi bizi. Dün gittik 2 şubesiyle de görüştük. İlki Ağaoğlu My Village'in içindekibir villada faaliyet gösteren bir kreş. Öyle ahım şahım bir yer değil ancak evimize o kadar yakın ki diğer şubeyi çok daha beğenmemize rağmen sanırım bu şubede karar kılacağız. Tabiki beğenmediğim hususları öncelikle idarecilerine ileterek. Kreşe bir başlasın kreş maceralarımızla karşınızdayız:) Özge

22 Temmuz 2013 Pazartesi

ÖZLEDİM



Çok uzun süredir blogumu ihmal ettim. Bu biraz da bilinçli bir seçimdi. Kendi git gellerim, iş yoğumluğum, Akselin iyice hareketlenmesi, kendimi spora adayışım derken neredeyse 1 yıldır blogumdan uzağım. Bu kadar uzun aradan sonra bloguma yeniden alıcı gözüyle bakınca aslında iyi iş çıkarmışım diyorum, aferin bana...Ama tabi marifet iyi iş çıkarmak değil bunun devamını getirebilmek...:(

Karar verdim yeniden yazacağım ...

Çok yakında...

Beni bekleyin.

Özge

22 Aralık 2012 Cumartesi

KOŞ ANNE KOŞ

Maraton öncesi şişik gözlerle ben....Herkes üstüne uzun kollu giyinmiş bir ben acemi sabahın 7:00'sinde o incecik turuncu tshirtle geldim.Acemilik işte....
 
 
Türk halkı genelde koşmaktan hiç hazetmez...Oysa özellikle İngitere'de sağınızdan solunuzdan koşan birilerini görürsünüz,hele pazar günleri Hyde Park koşan insanlarla doludur. Benim için İngilizlerdeki bu koşma tutkusunun son noktası bir babanın bebek arabasını ittirerek bebeğiyle birlikte koşmasıydı. Biz ise toplum olarak yürümeyi severiz,hava güzelse yürümek zor gelmez bize.

Son zamanlarda sosyal medyanın da etkisiyle, düzenlenen maratonlar, kampanyalar, şirketlerin destek vermesi Türk halkını koşma konusuda biraz kıpırdatır gibi oldu. Ben de normalde koşmaktan kaçan ancak alabildiğince yürüyen biri olarak yeni işimdeki iş arkadaşlarımın hadi bakalım Avrasya'da koşuyoruz demesiyle tanıştım koşuyla. Avrasya maratonunda 8km koştuk... Koşamadığım yerde yürüdüm, sonra tekrar koştum, böylelikle bitirdim marotonu. İlk deneme olarak hiç de fena sayılmazdım.

Gelelim Koşarken Hissettiklerime
1-Başlangıçta aman ne kadar basitmiş koşuyorum olalalalaa nidaları attım, bizim ekipten bir adım önde koştum bir süre...
2- Bir süre sonra nefesim kesildi, dalağım şişti, susadım o noktada yürüdüm.En bitirici nokta burasıydı, ne işim var burada dedim.
3- Dinlenince tekrar koşmaya başladım zira yanımdan geçenleri görünce kendimi salak gibi hissettim.
4- Sona doğru biraz hızlandım, seyircilerin alkışlarıyla gaza geldim.
5- Ne olduysa bitişten sonra oldu. 8km'yi bitirmenin verdiği haz, salgıladığınız mutluluk hormonu kesinlikle tarifsiz. Koşanlardan hep okuyordum ancak yaşayınca ne kadar doğru olduğunu anladım.
                                    
  İş arkadaşlarımla maratonu bitirdikten sonra rahatlamış ve mutlu bir haldeyiz. Aramızda kalsın ama herkese verdiler bu madalyalardan.Ancak amacımız madalya almak değildi zaten...Herkesin yarışı kendisiyle....
 
Sırada 3 Martta Runantalya var. Bu sefer 10km koşulacakmış. Bu sefer çalışıp gitmeye kararlıyım. Antremanlarımı yapıp,Runantalya'da kulağıma müziğimi takıp, hiçbirinizle işim yok yarışım kendimle dercesine koşmak istiyorum. Tabi ki  Aksel'i de götüreceğim. O da görsün annesi koşarken, bitiş çizgisinde tezahurat yapsın, bitince sarılalım birbirimize istiyorum...)

13 Aralık 2012 Perşembe

DAHA ONYEDİYMİŞ

Biliyorum Aksel'de  ben de daha yolun başındayız...Daha çok badireler atlatacağız, ne çok sınavlar vereceğiz, uykusuz gecelerimiz olacak...Başarılarımızın keyfini sürerken başarısızlıklarımızla yüzleşip atlatmaya çalışacağız. Onun birey olması,kendine güvenli bir duruşunun olması için çabalayacağız,bazen sonuçlarından rahatsız olsak bile...

Gerçi dünya apolitize oldu artık, eskisi gibi siyasetle ilgilenmek, dünyayı değiştirmeye çalışmak moda değil, şimdikiler ıphonelarını değiştirsinler yeter....Ama kimbilir, Allah büyüdüklerini göstersin inşallah, Aksel politik bir görüşü benimser, okuduğu kitaplarda ideolojisini bulmaya çalışır, içindeki coşkuyla itiraz eder olana bitene.Aksel sormasa içimizden bazılarının çocukları mutlaka soracak, anne  diyecek  17 yaşındaki bir çocuğu nasıl idam ettiler, nasıl böyle bir karar verebildiler,o daha çok küçükmüş?  Ne yanıt vereceğiz,sen yorma kafanı böyle şeylerle mi diyeceğiz, dün de kaldı,eskidi o mevzu  mu diyeceğiz?
17 yaşında idam edilen bir çocuğun acısı hep taze kalır.Nesiller geçer, yıllar geçer, nasıl bize izah edemediyse büyükler, biz de izah edemeyeceğiz  17 yaşındaki Erdal Eren'in asılışını... 17 yaşında ölen bir çocuk 17 yaşındadır çünkü, fotoğraflardaki gibi masum, şaşkın, çaresiz ve çırpınan....

Teoman'ın tam da O'nun için söylediği gibi;

 Çok beyazdı kir tutardı
 Ömrü kelebek kadardı....
http://www.youtube.com/watch?v=Z2AIWh5axF8


BİR NEFES AÇICI OLARAK COLD MİX

Daha önce Kadir Tuğcu'dan bahsetmiştim, kendine has tekniklerinden,ilaca  ya da gereksiz ilaca karşı olmasından, gereksiz ilaç veren doktorlara şarlatan yakıştırması yapmasından....Kadir Tuğcu'nun forumunda gezinirken çocuk nezlesine verdiği tavsiyelerde okumuştum ilk cold mixi.Kadir Tuğcu'ya göre nezle olan çocuğa serum fizyolojik yanında ballı limon ve cold mix yeterli!!!Yeterli mi orası meçhul tabi...

Cold mix minicik bir şişenin içerisinde viksin sulandırılmış hali. Bebeğinizin kıyafetinin omzuna bir iki damla damlatıyorsunuz o kuvvetli koku nefes almasını sağlıyor,burun deliklerini açıyor.Ancak burnu hassas bir çocuksa kokudan başı ağrıyabilir ya da rahatsız olabilir önceden denemekte fayda var. Bazı anneler hassas burunlu çocuklar için damlayı pijamasının ayak kısmına damlatıyormuş.Ben doktorumuz Nesim Bey'e de danışmıştım o da kullan demişti. O günden beri de nefes açıcı olarak kullanıyoruz.

Not : Yazı ilacın reklamını yapmak mahiyetinde olmayıp hiçbir bilimsel sonuca göre de yazılmamıştır. Kullanacak ailelerin doktorlarına da danışması gerekir.



12 Aralık 2012 Çarşamba

AKSELLE HAFTA SONU KAÇAMAĞI

Geleneksel hale gelen ve bizim ikinci kere katıldığımız annaneler-anneler ve torunları konseptli geziyi geçen hafta sonu sağsalim bitirip Istanbul'a pazar gecesi döndük. Cuma sabahından Antalya'ya uçakla gidiş  Rixos Belek'te 3 gün kalış ve pazar 21:40 uçağıyla geri dönüş şeklinde planlanan seyahatimiz öncesinde gitsek mi gitmesek mi gel gitleri yaşadım. Aksel çok hareketli ve güçlü bir bebek, ortalık yerde ağlamak, kendini yerden yere atmak gibi saçma sapan hareketlerinde ona hakim olamamak korkusu oluşmuştu bende. Korkunun ecele faydası yok diyerek gitmeye karar verdik. O da bende öğrenmeliydik başbaşa seyahatlerde birbirimizi idare etmeyi.Oysa Oddroar  yanımızdayken hiç böyle dertlerim yok, o daha iyi başedebiliyor kriz anlarında Akselle.

KORKU -1 Aksel 45 dakikalık uçak yolculuğunda ağlama krizine girerse, ya uçağın içine alıp bizi saatlerce bekletirlerse ben Aksel'i zaptememezsem  naparım?
ÇÖZÜM : Yanıma aldığım çantada her tür oyuncak, biberonla  sıcak süt, çizgi film yüklenmiş ıpad,çubuk kraker, şeker, çikolata, meyve, su, meyve suyu, uyku kuzusunu hazır ettim. Ayrıca uçağa binmeden tam önce altını değiştirmekte fayda var, huzurlu olsun uçakta , ben bunu ihmal ettiğim için uçak içinde altını değiştirmek zorunda kaldım...Nitekim 45 dakikada eline sütünü verip bir de çizgi film açınca zamanın çoğunu oyalanarak geçirmiş oldu. Dönüş yolunda fırtına kıyamet uçak içinde 2 saat bekletildik, tam da korktuğum gibi, hemde tam uyku saati saat 22:30 civarı. İşte içimden dualar ettiğim anlardan bir tanesi... Neyseki Aksel tüm olgunluğu ile elinden gelen anlayışı göstererek uçakta sakin sessiz durdu, tabiki benim bulduğum binbir oyun, eğlenmece, şebeklikle .....

KORKU -2 : Otelde elimden kaçıp kaybolursa,  bir yerlere çarpıp kendine zarar verirse?Otel misafirlerine rahatsızlık verirse?
Neyseki bunda da korktuğum gibi olmadı zira otellerde aslında çocukların kendilerine zarar verecekleri çok fazla alan olmadığını farkettim. Bomboş koridorlarda alabildiğince koştu durdu.Tabiki yine de sürekli arkasından takip etmek gerekti.

KORKU-3 : Aslında iştahının maşallahı olan Aksel otel restaurantında yemek yemezse, döküp saçarsa naparım?Bu korktuğumuz aynen gerçekleşti. normalde yiyen çocuk otel restaurantında ağzına koyduğumuz yiyecekleri  ağzından atmaktan başka birşey yapmadı. Buna da çözüm olarak otel yönetiminden izin alarak hazırladığımız tabağı her öğün odamızda çizgi film karşısında yedirdik. O zaman anladık ki o kalabalıkta yemek yemeyi seven bir çocuk değil. Annesiyle başbaşa alıştığı rutinde yemeyi seviyor.

AKSEL için;
Aksel için tam anlamıyla annesiyle başbaşa vakit geçirebildiği sadece annesine odaklandığı bir 3 gün oldu. Her ne kadar oğlumla verimli vakit geçiriyorum, ben yokken de sevgi görüyor desem de aslında oğlumun anneye daha fazla ihtiyacı olduğuna üzülerek şahit oldum.Seyahat boyunca annanesini hiç yanında istemeyerek (çünkü biliyor ki zaman zaman bırakıp annaneye gidiyorum)bu tepkisi açıkca gösterdi .Bu nedenle 3 gün boyunca el ele kol kola diz dize Akselle vakit geçirdim,  yemeğimi bile Aksel uyuyunca yedim.Hava güzelken bahçede bol bol gezdik, yürüdük, kumlarda oynadık, trene bindik.Oğlumla hamama gittik, hamamda zaten suyu seven çocuk iyice çıldırdı, suları bol bol boca etti,dans etti...Zaman zaman minnet dolu gözlerle beni öpmesi, iyiki geldik anneciğim der gibiydi.

SONUÇ : İyiki gittik, oğlumla çok güzel vakit geçirdik...Bir korkuyu daha beraber yendik.Onun benimle baba, bakıcı,annane, dede dışında sadece benimle  özel zaman geçirmek istediğini anladım.Sanırım bundan sonra buna daha ihtimam göstermeliyim. Beni sorarsanız, ben ekstra yoruldum, annemle iş bölümü yapacağımızı düşünürken Aksele tüm ilgi ve bakımı ben gösterdim. Pişman mıyım? Hayır kesinlikle!!Seneye gider miyim? Sağlıkla 2013 bir gelsin, Aksel yaramazlık sınırlarını aşmazsa  yine gideriz,Akselle hafta sonu kaçağına...

Otelde bula bula bu alanı bulup eğlenen Aksel...


11 Aralık 2012 Salı

MESLEK SEÇİMİ VE MUTLULUK


Biz 35'ine merdiven dayayan 3-5 anne biraraya geldiğinde ne konuşur?

Önce çocuklardan bahsederiz, ne tatlı olduklarından.... Onlarla yaptıklarımızı, onlara aldıklarımızı ballandıra ballandıra anlatıp sonra bunların aslında çok gereksiz olduğuna kanaat getiririz. Biraz çocuklarımızın komikliklerinden, bunalımlarından dem vurup rotayı kendimize çeviririz.
Herkeste genel anlamda yaptığı işten bir mutsuzluk bir tatminsizlik...Çalışan annelerin ortak derdi başka bir iş yapmak ama ne ? Herkesin ortak derdi yaptığı işi sevmemesi.Sahi aramızda sevdiği işi yapıp para kazanan var mı?Herkes bir hobisiyle para kazanma ümidinde ancak ortada ne hobi var emek verilmiş,ne de özel bir yetenek....Kimse bankada, holdingte çalışmaktan mutlu değil.

Bizim nesil neyle mutlu olduğunu bilmeden,belli kalıplar içerisinde belli meslekleri seçmiş bir nesil malesef...Pek çoğumuzun hiçbir hobisi, alışverişten başka özel bir zevki bile yok.Oysaki bir insanın sevdiği işi yapması sevdiği insanla evlenmesi kadar önemli.

Bizden geçti mi bilinmez ancak etrafta bu kadar mesleğinden mutsuz anne varken hepsinin bir anda mutlu olacakları  uğraşlara kavuşması teknik olarak  imkansız gözükmekte...Çocuklarımız yetişkin olduklarında onların hobi edinmelerini sağlamak, hobilerini desteklemek, meslek seçiminden önce çocuğumuzun kendini tanımasına fırsat vermek, onlar meslek seçerken anne baba egosunu bir kenara bırakarak çocuğumuzun seçimlerine saygı göstermek ve bu yolda onları desteklemek, zaman içinde yanlış bir  seçim yaptıklarında bunu olgunlukla karşılayıp onlara bir çıkış yolu sunmaya çalışmak ileride  mutlu olduğu mesleği bulmuş, seçimlerinde ayakları yere basan bireyler yetiştirmemizi sağlamaz mı ne dersiniz?

Bize gelince, meslek değiştirmek ha deyince olacak birşey değilse de hobiler edinmek, bu uğraşlarla mutlu olmak bizim elimizde. İşimizde yaşadığımız tatminsizliği başka uğraşlarla tamamlayabilir daha mutlu bireyler olmaya çalışabiliriz. Kendi küçük dünyamızda kendi bahçıvanımız kendi fotografçımız kendi pastacımız olabiliriz.







3 Aralık 2012 Pazartesi

ÇOCUKLUĞUMUZ ANAVATANIMIZDIR

Dünyanın neresinde geçerse geçsin herkesin çocukluğu özeldir ve aradan ne kadar zaman geçerse geçsin herkes o günleri hatırladığı anda o günlere derin bir özlem duyar.... Röportajlarda okuyorsunuzdur, çok fakirdik der mesela, o kadar fakirdik ki....Sonra devam eder o fakirlikte yediğimiz ekmeğin tadı artık hiçbirşeyde yok !!!!O toprakları ölmeden bir görebilsem der bir başkası, oysaki o topraklardan kurtulmak için ne mücadeleler vermiştir..

Hayat böyle birşey işte!

Çocukluğumuz üzerine atıyoruz temelleri...O temel ki hayal dünyamızın, mutluluğumuzun, hayalkırıklıklarımızın, masumiyetimizin harcını oluşturuyor. Epıctetus'un da çok güzel söylediği gibi çocukluğumuz anavatanımız oluyor ve çok tramvatik olaylar yaşamadığımız sürece çocukluğumuz gölge gibi bizi takip ediyor,hiç unutturmuyor kendini...

Bir çocuk anavatanında  ne ister hiç düşündünüz mü?


Anne babası yanında olsun ister, annane babanne ve dedeler tarafından şımartılsın, başı okşansın,takdir edilsin ister. Aynı şehirde aynı arkadaşlarla, aynı okulda  bir çocukluk ister. Aynı bakkaldan abur cubur almak ister...Her sene başka bir otelde tatil yerine düzenli bir yazlık evi ve yazlık arkadaşları olsun ister...Rutin güven verir çocuğa, kendi  anavatanında mutludur çocuk..Başka bir şehir herşeye yeniden başlamaktır çocuk için, dipsiz bir kuyudur...O nedenle taşınmaları hep zor olur bir çocuğun...

Ama evdeki  hesap çarşıya uymaz her zaman. Büyüklerin dünyasında taşınmalar, boşanmalar, ölümler, maddi sıkıntılar, çalkantılar o anavatanın depremleri olarak yerini alır. O minicik çocuk yüreğiyle katlanır bunlara, kendince anlamlar yükler, unuttur bir kısmını...


Kendi  anavatanında kendi rutininde mutlu çocuklar yetiştirmek dileğiyle ...


TÜRKİYE'DE VE DÜNYADA DEVAM SÜTÜ FİYATLARI

Aksel devam sütüne 7,5 aylıkken başlamıştı ki bu da takriben Ocak 2012'ye tekabül ediyor. O dönemde devam sütleri 25-26 TLcivarındaydı yani neredeyse bir sene önceydi. Aradan geçen  zaman diliminde nedendir bilinmez düzenli olarak Aptamil ve  SMA devam sütlerinin etiket fiyatları  arttı. Her markete gidişimde yeni fiyat koyuyorlar devam sütlerine. Bugün Aptamil devam sütleri 40TL civarında SMA'ler  ise 45 TL.Gerçekten ohaa demek istiyorum. İngiltere'de Norveç'te hatta Dubai'de devam sütlerinin fiyatlarını gördükçe çığlık atasım geliyor. Dubai'de burada 45TL olan devam sütü 22 TL civarındaydı.İngiltere ve Norveçte de devam sütleri özellikle anne sütünü yeterince alamamış bebeklerin temel gıdası olduğu için böyle uçuk fiyatlar sözkonusu bile değil.Oralarda bu bir devlet politikası...Bu arada bilmeyenler için söylüyorum bu devam sütleri çok bereketsiz bir kutu  alıyorsunuz 1 hafta bilemedin 10 günde bitiyor.

Pek çok ülkede devam sütleri Türkiye'dekinin yarı fiyatınayken,bizim bebeklerimizin günahı ne?Biz ebebeyinler mecbur muyuz aynı ürüne iki kat para ödemeye! Gelişmiş ülkelerde  devam sütleri anne sütünden sonra bebeğin temel gıdası sayılırken Türkiye'deki bu fiyatlarla devam sütlerinin  lüks tüketime girmesi, her bebeğin tüketememesi adalet midir?

Konu benim ya da bizim gibilerin alabilmesi değil, mümkün olduğu kadar çok bebeğin makul fiyatlarla devam sütü içebilmesi....Sürekli benzine laf ediyoruz ancak devam sütü fiyatları Türkiye'deki benzin fiyatlarıyla yarışacak seviyeye geldi.Kimsenin dikkatini de mi çekmiyor merak ediyorum?

Yarın konuyla ilgili ilgili bakanlığa, SMA ve Aptamil markalarını Türkiye'ye getiren firmalara mail atacağım. Öğrenelim bakalım biz anne babaların günahı  neymiş?